Köşe Yazıları

Türkiye’nin Emisyonları Nereye Gidiyor?

0

Türkiye, küresel isinmaya neden olan gazlarin saliminda geri dönüssüz noktaya dogru büyük bir hizla sürükleniyor. Geçen hafta Türkiye’nin 2007 sera gazi emisyon envanteri Birlesmis Milletler Iklim Degisikligi Çerçeve Sözlesmesi sekretaryasi tarafindan sessiz sedasiz açiklandi. Envanterler her yil 2 yil öncesinin rakamlarini temel alir. Bu yil karsimiza çikan tablo iyice korkutucu.

Türkiye 2007 yilinda atmosfere 372 milyon ton sera gazi salmis. Bu rakam, sera gazi saliminda bütün dünyada baz yil kabul edilen 1990’daki 170 milyon tonun %119 üzerinde. Artis hizinda Türkiye’ye ait emisyon envanterlerinin açiklanmaya baslandigi 2004 yilindan bu yana her yil oldugu gibi Türkiye yine birinci. Bu artis orani 2004’te 1990’a göre %74,5, 2005’de %83,7, 2006’da ise %95,6 idi. Görüldügü gibi sadece 1990’a göre meydana gelen artisin miktari degil, hizi da artiyor.
1990-2007 arasi yillik ortalama artis %4,8. Yani Türkiye 1990’dan bu yana her yil bir önceki yila göre ortalama %5’e yakin daha fazla karbondioksiti atmosfere saliyor. Ancak bu ortalamaya bakmak ayni zamanda yaniltici. Çünkü 18 yilin ortalamasina degil son 5 yilin ortalamasina bakarsaniz artis hizinin %6,6 oldugunu, son 2 yilda ise %9,2’ye çiktigini görüyorsunuz. 2007’de ise Türkiye gerçek bir rekor kirmis. 2007 yilinda sera gazi salimi bir önceki yildan, yani 2006’dan tam %12 daha yüksek!

Bu rakamlar size sikici gelebilir. Zaten Çevre ve Enerji Bakanliklarinda çalisan bürokratlar ile onlarin güdümündeki uzmanlar da bu nedenle Türkiye’nin basina sarilan bu büyük belayi kamuoyundan gizleyebiliyorlar.
Nasil bir bela mi? Biraz daha rakamlarla ilgilenirsek, belanin büyüklügünü kendi gözlerimizle görebiliriz.
Türkiye’nin 12 sene kaçtigi ve bu sene Kopenhag’da ikinci dönemine dair anlasmaya varilacak olan Kyoto Protokolü’nün mantigi, ülkelerin baslica kömür, petrol ve dogal gaz kullanimindan, dolayisiyla enerji, ulasim ve sanayi politikalarindan kaynaklanan sera gazi salimlarini düsürmek için bazi baglayici hedefler üzerinde uzlasmalaridir. Örnegin bir ülke ben 5 yil sonra salimlarimi %10 düsürmeyi hedefliyorum derse, (kabaca) bu yil (mesela) 300 milyon ton olan sera gazi salimi 5 yil sonra 270 milyon tona inecek demektir.

Elbette bütün ülkeler ayni miktarda indirim hedefi almiyorlar. Sanayi devriminden bu yana atmosfere toplamda daha fazla karbondioksit birakan sanayilesmis ülkeler tarihsel sorumluluklarinin geregi olarak daha fazla indirim yapmakla yükümlü. Bu anlamda en fazla sorumluluk sahibi ülke tabii ki Ingiltere. Bir de bugün daha fazla sera gazi salimi yapan ülkelerin (su anda birinci ABD) daha fazla yükümlülük almalari bekleniyor.

Ancak bir de kisi basi salim var. Bir ülkenin toplam sera gazi salimini nüfusuna bölerseniz, her bir yurttasin payina düsen kisi basi salimi bulursunuz. Elbette daha fazla sanayilesmis ülkelerde kisi basi salim da yüksek ve küresel adalet ilkesi geregi kisi basi salimi az olan ülkeler daha az indirim aliyorlar, hatta az gelismis ülkelere salimlarini arttirma hakki veriliyor. Kisi basi salimi yüksek Bati ülkeleri ise en fazla yükümlülük almasi gereken ülkeler.

Kisi basi sera gazi saliminda dünya ortalamasi yaklasik 4 ton. ABD 24 tonla yine en üstlerde. AB ortalamasi ise 10,5 ton (AB içindeki 12 yeni üye ülkenin ortalamasinin 9,5 ton oldugunu da ekleyelim). Peki ya Türkiye?

Hükümet ve bazi uzmanlar, Türkiye’nin daha yeterince sanayilesmis bir ülke olmadigi, bu nedenle de sera gazi salimlarini azaltmasinin gerekmedigi tezini kisi basi salima bakarak temellendiriyorlardi. Diyelim ki bu yaklasim dogru olsun…

Türkiye’nin yeni açiklanan 2007 envanterine göre kisi basi salimi 5,3 tona çikmis durumda. 1990’da bu miktar 3 tondu ve Türkiye yillarca bu 3 ton rakamini kullanarak iklim görüsmelerinden uzak kalmayi basardi. Yapilacak basit bir senaryo çalismasi ise önümüzdeki yillarda durumun çözümsüz noktaya sürüklenecegini gösteriyor. Eger yillik artis hizi 1990-2007 ortalamasinda seyrederse nüfus artis hizi da gözetilerek yaptigimiz bir hesaba göre kisi basi ortalama 2012 yilinda 6,5 tona, 2020’de 9,5 tona çikiyor. Eger bu artis hizi son 3 yilin ortalamasinda gidecek olursa, ayni rakamlar 2012’de 7 ton, 2020’de 12 ton oluyor. Son yilin rekor artisinin devam etmesini ise hayal etmek bile zor (sirasiyla 9 ve 22 ton).

Türkiye nereye gidiyor görebiliyor musunuz? Eger hükümet sera gazi salimini düsürmek için Kopenhag’da da hiçbir hedef almazsa, gündemdeki 47 yeni kömürlü termik santral yapilacak olursa, kaynaklar nükleer gibi tehlikeli ve pahali teknolojilerle heba edilirse, rüzgar ve günes gibi enerji üretim yöntemleri marjinal kalmaya, verimlilikle ilgili çalismalar reklam kampanyasi düzeyinde ele alinmaya devam ederse, Türkiye bundan sadece birkaç yil sonra, yani Kyoto sonrasi yükümlülük dönemi baslarken Avrupa ortalamasina yetisebilir. On yil sonra ise Avrupa ortalamasinin çok üzerinde sera gazi salan (AB’nin 2020’ye kadar salimlarini %20 azaltmaya simdiden karar verdigini unutmayin), kisi basi ortalamada ABD gibi ülkelerle yarisabilecek kadar kirletici, yani küresel isinmaya en fazla neden olan ülkelerden biri haline gelecegiz.

Acaba ekonomik krizden çikmak için otomotiv sektörünü canlandirmak disinda akillarina bir sey gelmeyen, enerjide kömüre ve nükleere mecbur oldugunu sanan hükümet yetkilileri Türkiye sadece birkaç yil sonra enerji ve ulasim altyapisinin yarattigi fosil yakit tuzagindan çikamaz hale geldiginde ve uluslararasi iklim görüsmelerinde köseye sikistiginda nasil hesap verecekler?

Öte yandan ne yazik ki hükümete muhalefet etmeyi sadece laiklik ve yolsuzluk tartismasi yapmak sananlar, Türkiye’nin gelecegini tehlikeye atan enerji, ulasim, tarim ve çevre politikalarina ve sosyal politikalara dair ne bir muhalefet gelistirebiliyorlar, ne de çözüme dair düzgün bir proje üretiyorlar. Bu isin vebali sadece hükümete de ait degil yani.
Su anda elimizdeki tek yol bu gerçekleri hiç bikmadan tekrarlamak, rakamlari okumaktan da sikilmamak ve sokaga çikmak. 25 Nisan Cumartesi günü Kadiköy meydaninda, “Iklim Degisikligini Durdurun; Baska bir enerji Mümkün” demek için bir kez daha toplaniyoruz. Hem iklim degisikligini durdurmak, hem de gerçek muhalefetin ne oldugunu göstermek için Kadiköy’de olmaktan baska çaremiz yok.

You may also like

Comments

Comments are closed.