Köşe Yazıları

En Eski Hikaye – 2. Kısım

0

Hermes de sonsuzlukta yaşarmış. Onun da aslında fark etmemesi gerekirmiş, ama çocukken kendisini neşelendiren, mutluluklarından mutlu olduğu insanların hüzne bile değil, durağanlığa geçmeleri, uyur gibi yaşamaya başlamaları, ona da keyif vermez olmuş.Eee artık Hermes de büyümüş, genç bir delikanlı olmuştur. Tüm bunların babasının yaptığı bir büyü sayesinde olduğunu anlar. “E, peki bunu nasıl anlamış” diyeceksiniz. Tüm tanrıların kendilerine has özellikleri olduğu gibi, Hermes’in de kendine has bir özelliği varmış. Bu özelliği, hayallerini düşünmesi değil, hayallerini görmesiymiş. Herkes hayalini kafasında kurarken, o gözleriyle aynı zamanda görürmüş. Ve küçükken babasının kucağında insanların pervasızlıklarını dinlerken hayal gücü öylesine genişlemiş ki, çok genç yaşta büyük bir bilge olmuş.

Hermes hep insanların arasına karışırmış. Onların yaşamlarına girip oyunlarını çocukkenki gibi izlemek ve eğlenmek istermiş. İnsanlarla başka başka kılıklarda konuşurken, insanların ona hep zamandan bahsettiklerini fark etmiş. Neymiş acaba bu zaman denilen şey. Öyle çok duymuş ki insanlardan bu zaman kelimesini, bir gün zamanı gözleriyle görmüş. Görünce de, bir tek babasının bildiği bir şeyi artık oda öğrenmiş. Ve o vakit anlamış, babasının nasıl hem insanları, hem de tanrıları kandırdığını. Zaman öyle ilginçmiş ki, onu görünce, babasının insanlara ne kadar acılar hazırladığını, tanrılar sonsuz yaşarken insanların ömrünün ne kadar az olduğunu ve ellerindeki mutluluğun günden güne babası tarafından nasıl çalındığını yalnızca hayal etmemiş, aynı zamanda görmüş.

İşte ossaat babasına düşman olmuş. Tam düşmanlık denemez buna, fakat sahip olduğu bilgelikle babasına, yaptığının yanlış olduğunu öğretmek istemiş. Bunu da kendisi değil, bizzat insanların ağzından öğrenmesini istemiş.

Bilgeliğini önce insanlara sunacakmış, onlar da, öğrendikten sonra Zeus’un başına kakacakmış. O zaman, Zeus oğlunun ne kadar bilge olduğunu öğrenecek ve tahta, insanların ve tanrıların dostu Hermes geçecekmiş. Ama Hermes’in öğrettiklerine bakılırsa durum hiç de öyle olmayacak gibiymiş ya, Hermes artık o kadarını anlatmamış.

Tüm bunlar olurken hala zaman akıp gitmekte, insanlar ölmekte, nesil değiştirmekte ve hala renkleri her gün biraz daha azalmaktaymış. Artık insanlar, ne doyasıya gülüp, eğlenip neşe içinde oyunlar oynuyorlarmış, ne de meyve yiyorlarmış. Daha mutlu olabilmek için, her gün biraz daha birbirlerine yaklaşıyorlar, biraz daha sıkışık yaşamaya çalışıyorlarmış. Sanki oyunlarına daha çok kişiyi katarlarsa, daha mutlu olacaklarını zannediyorlarmış. Gittikçe ağaçlardan uzaklaşmaya başlamışlar. Artık, meyveleri ve onları yetiştiren ağaçları çok da umursamıyorlarmış. Böylelikle ağaçlar da yalnız kalmışlar. Koskoca ormanlarda, tek bir insan bile görmeden, öylece duruyorlarmış. İşte o zaman, Hermes bütün ağaçların yanına gizlice gidip, onlara, insanların tekrar mutlu olmaları, tekrar meyvelerinden koparıp, ağaçlara, verdiği lezzetten ötürü teşekkür etmelerini isteyip istemediklerini sormuş. Bütün ağaçlar tabi ki bunu istediklerini söylemişler.  Yeter ki insanlar, o kendilerini kapattıkları kutuların içinden çıkıp yanlarına gelsin, aralarında gezinsin, dallarına tırmanıp meyveler koparsın ve o meyveler sayesinde, biraz daha mutlu olsun. Peki ne yapmaları gerektiğini sorduklarında, Hermes; planını açmış onlara. Nasıl ki ağaçların kütüklerinden sandalye, masa, sandık yapılıyormuş, onun gibi küçük küçük kütükler hazırlayıp, bu kütükleri ince ince kesip, üzerine de resimler yapacağını, bu resimler sayesinde insanlara renkleri, tatları, neşeyi tekrar öğreteceğini söylemiş. Bu kütükler, yine kütük gibi duracakmış. Böylelikle, Zeus’un bundan haberi bile olmayacakmış. Ağaçlar buna inanamamış. Nasıl yani, ne resmi, resim ne derken; şşşt sessiz olun demiş Hermes ve uzaklaşmış oradan. İnsanların arasına karışmış.

Hermes ağaçların arasındayken, onlarla tek tek, gizlice konuşurken öylesine uzun zaman geçmiştir ki, insanların arasına tekrar geldiğinde, onların öylesine yavaşladığını fark etmiş ki, sanki hiç hareket etmiyorlarmış. Bir an hiç şansı olmadığını düşünmüş. Artık çok geçmiş. Yapılacak hiçbir şey yokmuş. Süklüm püklüm, ormana geri dönmüş. Gördüğü ilk ağaca gidip, planından vazgeçtiğini, bunun olanaksız olduğunu, insanoğlunun ölüm uykusuna daldığını, artık imkansız olduğunu söylemiş. Söyler söylemez ağaç kurumuş. Hermes çok şaşırmış. Ağacın neden kuruduğuna anlam verememiş. Bir ağaca daha tam söyleyecekmiş ki onun da kurumasından korkmuş. En iyisi ormanın en derininde duran bilge ağacın yanına gitmekmiş. Onu bulduğunda olanları bir bir, yavaş yavaş anlatmış ve bir ağacın kurumasına neden olduğunu, bunun neden olduğunu anlamadığını, onun bu konuda ne düşündüğünü sormuş.

You may also like

Comments

Comments are closed.