Yeşeriyorum

İpsi Dixi ya da Evrime Çarpan Özgürlük

0

Türkiye’de laiklik denilen şeyin nasıl anlaşıldığını anlamak için, laikliğin bir tür rakip din olması ile din karşısında tamamı ile tarafsız kalmaya dayanan asıl laiklik olgusu arasında ayrımla başlamak gerekli ki Türk tipi laikliğin sorunlu doğası anlaşılabilsin.

Ortaçağda felsefe alanında yapılan birçok çalışmada genel de İpsi Dixi yani Usta Böyle Der biçiminde bir ekleme yapılırdı. Usta Aristo’ydu. O zaman felsefe için yegâne ve en büyük otorite Aristo’ydu. Aristo’nun ortaçağ felsefesindeki yeri bu yazının konusu olmadığı için bu konuyu es geçip bu örneğin felsefi bir tartışmada bir tür dogmaya dönüşmesine örnek olduğunu belirteyim.

Aristo öylesine büyük bir ustaydı ki onun düşüncelerine karşı çıkmak o dünyadan dışlanmak anlamına da gelebiliyordu. Bu nedenle uzun bir zaman Aristo’da Skolâstik Aristoculukda sorgulanamadı.

Radikal Gazetesinde geçmişte yer alan ve benim kaçırdığım için haberdar olmadığım bir haberi, bir vesile bugün okumam* bana bu konuyu yeniden hatırlama olanağı verdi.

Haberde “Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından ‘türlerin doğal seleksiyon yoluyla evrim geçirdiğini reddeden yaratılış teorisinin, evrim teorisiyle eşit düzeyde bir bilimsel disiplin olarak okutulmasına kesinlikle karşı çıkması’ istendi. Kararda, ‘Dikkatli olmazsak, yaratılışçılık Konsey’in ana konusu olan insan haklarına yönelik bir tehdide dönüşecek’ uyarısı yapıldı.” denilerek AKPM’nin evrim teorisinin okullarda ders olarak okutulmasına karşı çıkıldığı belirtiliyor. Bu olgu bile sorguya açıkken Radikal Gazetesinin haberi sunuş biçimi ve haberde yaradılışçılara yasak uygulanması gibi bir tutumu yansıtan haber kurgusu evrimin nasıl bir dogmaya ve özgürlük karşıtı bir tutuma dönüştüğüne iyi bir örnek. Haberin sunuş biçiminden etkilenen her okurun kafasında sanki evrim teorisine karşı çıkmak ve yaradılışçılık gibi bir anlayışı savunmak İnsan Haklarına Aykırı bir tutummuş etkisi yaratılmaya çalışılıyor. Haberin sunuluş biçimi (başlık ve spot, haber kurgusu gibi unsurlar üzerinden bu yoruma varmak olanaklı) gazetenin ne kadar angaje bir tavır içinde olduğunu ve haberciliği rakibi yok etme stratejisi gibi kullanarak gazeteciliği bir tür savaş aletine dönüştürdüğüne bir kanıt adeta.

Gazetecilikte malum haber tarafsız, yorum ise özgürdür. Yani gazete evrime karşı olabilir ama haber yaparken bu tutumunu yansıtması gazeteciliğin evrensel standartları ile uyuşmaz. Doğru olan haberi olabilecek en tarafsız biçimde sunarken, evrim taraftarlığının gazetenin yorumları içinde yer almasıdır. Ama gazete bunu yapmak yerine sanki evrime karşı çıkmak insan haklarına aykırı yani şiddet yanlısı, otoriter ve ırkçı vb olduğu, buna karşı çıkanların düşünce, ifade. Örgütlenme özgürlüğü gibi en temel insan haklarını ihlal eden devletler ile aynı konumda olduğu hatta bir tür alt okuma ile bu tür kişilerin Naziler gibi olduğu izlenimi yaratılıyor.

Yani gazete bizzat kendisi en temel insan haklarını ihlal ederek bir kesimi bir başka kesime karşı kışkırtmış oluyor. Türkiye’de gazeteciliğin evrensel standartları söz konusu olmadığından, yayın yönetmeninin keyfi uygulaması bu standartlardan daha önde olduğundan Radikal Gazetesi’nin bu tavrı olağan sayılabilir.

Haberde olan şey AKPM’nin evrim kuramı ile yaradılış teorisinin-yaradılış teorisi kabul edilmiş bilimsel standartlara uymadığı için-okullarda eşit bir görüşmüş gibi okutulmasına karşı çıkılarak, genç beyinlerin bilimdışı görüşlerin etkisine maruz bırakılması insan haklarına aykırı bulunmakta. Bu görüş elbette tartışılabilir ama sonuçta dayandığı argümanlar anlaşılmakta. Radikal Gazetesi ise kendi dogmatik laikçi anlayışı gereği yaradılışın okullarda okutulmasına değil bu teorinin çeşitli kamusal mekânlarda kendi görüşlerini halka açıklayıp kabul ettirme çabasın adeta insan haklarına aykırı bulmaktaymış gibi görünüyor.

Bir tezin bilimsel bulunmayıp, bilimsel olduğu kabul edilen ya da iddia edilen bir görüş ile eş tutularak okullarda okutulmasına karşı çıkmak ve insanların laik, özgür düşünceye dayanan bir eğitim alma hakkını savunmak bir şeydir, evrim dışında hiç görüşün kabul edilmemesi ve bu teoriye dönük eleştiriye hiçbir biçimde yer verilmeyişi, adeta evrimin bir tür devletsel resmi ideolojiye dönüşmesini istemek başka bir şeydir. Birincisi kabul ederiz ya da etmeyiz ama eğitimin insanlarda sorgulama yetisi geliştirmeye ve geleceğin özgür düşünceli yurttaşları için de bu okullarda dinsel inancın dogmaya dayanan akılcı olmayan biçimine yer verilmemesini talep ederek kendince bir demokrasi kavrayışı ortaya koymakta. İkincisi ise örneğine ancak Stalin Dönemi Rusyasında görülecek bir tutumla dinin adeta kökünü kazıma türünden bir arzuyu dışa vurarak bilimciliği bir tür resmi ideolojiye dönüştürmeye yeltenerek bilime eziyet etmekte, bilimi bir tür mutlak dogmaya dönüştürmektedir.

İlki batı tipi laiklik (evrimi eleştirmek, sorgulamak, kamusal mekânlarda evrim karşıtı fikriler sunmaya sınırlama getirmeksizin sadece devlet okullarında ders olarak okutulmasına sınırlama getirmeyi önermek biçiminde) ikincisi ise bizdeki dogmatik laiklik biçimine bir örnek oluşturmakta.

Laiklik mi Bilim Dini mi?

Türkiye’de laiklik denilen şeyin nasıl anlaşıldığını anlamak için, laikliğin bir tür rakip din olması ile din karşısında tamamı ile tarafsız kalmaya dayanan asıl laiklik olgusu arasında ayrımla başlamak gerekli ki Türk tipi laikliğin sorunlu doğası anlaşılabilsin.

Agnostizm insanın deneyimlere dayalı olan bilgisi neticesi bir Tanrı’nın varolup olmasının bilinemeyeceğini söylerler. Ki bence agnostizmin köken olarak ortaçağ felsefesindeki tümeller tartışmasında tümellerin bir addan ibaret olduğunu söyleyen nominalizme kadar gideceğini düşünüyorum.

“Kökeni eski Yunan’daki Sofistlere kadar uzanan agnostisizm kelime olarak eski Yunanca’daki agnostos, yani “bilinemez olan” kelimesinden gelir. Gerçekte, bir dinden ya da öğretiler bütününden ziyade bir konsepttir. “Bilinmezcilik” olarak tanımlanması, aslında dinlerin öne sürdüğü Tanrı anlayışının gerçekliğinin bilinemezliği değildir. Bu akım, insanın bilme yetisinin sınırlı olduğunu ve bu nedenle, görülebilenin ardındaki hakikati yakalayamayacağını savunur. Thomas Henry Huxley, agnostisizm’i tanımlarken insanların ölüm sonrası ve tanrının varlığı konularında akıl yürütmekten kaçınmaları gerektiğini söylemekle kalmamış, bu bakış açısından değerlendirildiğinde değillenemeyecek hiçbir önerme ya da yanlışlanamayacak hiçbir bilgi olmadığını da eklemiştir.”**

Bilinemezcilik ne ateistler gibi Tanrı yoktur diyip dine karşıt bir tutum içinde nede sonradan doğa dini olarak da bilinecek ve Pozitivizmle birleşen, Fransız Devrimi esnasında uygulanan din karşıtı Deizmden farklı olarak Tanrı karşısında bir tavır belirlemeyen bilimsel bilgi ile ne Tanrının varlığının, ne de yokluğunun ispatlanamayacağını ifade eden bir kuşkuculuktur. Bu nedenle de siyasal alandaki yansıması laiklik olmuştur. Siyasal yanı ile laiklik devletin dinler üstü kalmasını ve devlet alanının hiçbir dini tutum ya da inançla (buna teizm kadar ateizm ve deizim de dâhildir) belirlenmemesini savunur. Bu nedenle din işlerinin topluma ve inananlara bırakılarak, devletin din alanından bütünü ile çekilmesini önerir.

İşte Yeşillerin savunduğu Laiklik tam da budur. Yani dinle devletin kesin bir biçimde boşanması, hem de bir daha kesin kes buluşmayacak bir biçimde.

Buna karşılık bizde egemen olan laiklik ise dinin mümkünse vicdanlardan bile sürgün edileceği sadece devletin değil, bireylerinde laik olmasın talep eden bir laiklik biçimidir. Dini devletin denetimi altına verdiği için de devletin din alanına müdahil olduğu, taraf tuttuğu bir biçimi içerir.

Bu laiklik algısının kökeninde şüphecilik değil din olgusuna karşıt bir tutum alan deizm ve laiklik vardır. Aguste Comt’ta hayat bulan bu anlayışa göre insanlık üç evreden geçmiştir.

Birinci evre dini evre, ikinci evre metafizik evre, üçüncü evre ise pozitivist aşamadır. Bu evrede geleneksel dinler yok olacak yerini insanlık dini alacaktır. Tanrısının insanlık, peygamberlerinin bilim adamı ve mucizelerinin de bilimsel icat ve keşifler olduğu bu dinde

İnsanlar ibadet olarak insanlığın gelişimi için çabalayan şeyler yapacaktır.

İşte Fransız Devrimi esnasında gelişen bu tutum dini reddetmiştir. Deizm/yaradancılık dediğimiz anlayışa göre Vahiye dayanan dinler saçma ve yanlıştır. Tanrı evreni yaratmış ve sonra herhangi bir şeye karışmamıştır. Pozitivizm de din karşısında deistler ve ateistler gibi tamamı ile olumsuz bir konumda olduğundan laiklik dinin ortadan kalkması için bir vesiledir. Pozitivist laiklik anlayışına göre din sadece devletten değil bilimden, sanattan vb insani etkinliklerin tümünden de çekilmelidir. Jakobenlerce benimsenen bu görüş elbette Cumhuriyeti kuran irade tarafından da benimsense de fiilen uygulanmamış, onun yerine din devlet tarafından kontrol edilmiş ve din olgusuna karşı hasmane tavır almak yerine dinin belli bir yorumu esas alınıp, onun dışındakiler gayrı meşru sayılmıştır. Bu durum ise devleti dinden gelen tacizlere bir hayli açık, kıldığından laiklik sistemleşememiş hatta devletçe dogmatik bir biçimde kalıplaştırılıp mutlaklaştırılmıştır. Bugünkü AKP’nin kapatılma davasının bu olgu ile çok yakın bir bağı olduğunu söylemek de mümkündür.

Türk tipi laiklik ve Yeşillerin Laiklik konusundaki farklı bakışı uzun bir konu, başka bir yazıda buna kapsamlı olarak değineyim.

Evrime Çarpan Özgürlük

Buraya kadar batılı laiklik biçimi ile kıyaslayarak Türkiyelin laiklik biçimini ele aldım. Ama bu AB’nin kararının sorunsuz olduğu anlamına gelmiyor. Bilim ve Laiklik ilişkisi de başka bir yazı konusu olduğundan dahası evrim teorisinin konumu da ayrıca ele alınmayı gerektirdiğinden ben bu olgulara değil daha çok bu karara yansıyan sorgusuz bilimsellik mantığına kısaca değineyim. Öncelikle Avrupa Komisyonu Parlamenterlerinin konuya bakışı bilimin laikleşmesini öneren Aguste Comte ile aynı paralelde yani pozitivist olduğunu söyleyebilirim ki post modern çağda bu erkek modern laiklik kavrayışı hayli yetersiz kalmakta. Bu mantığın aşırı yorumu Celal Şengör’de örneğini gördüğümüz dindar insanların bilimle ilgili her şeyden uzak kalması gerekir gibi dogmatik bir yorum olacaktır. Oysaki demokratik çoğulculuğun bilim alanından uzak tutulması bilimin demokratik bir yönelim almasının ve bir tür uzmanlık iktidarına dönüşerek bilime esas tacizde bulunan kapitalist sponsorluk mantığının ise tamamı ile sorgusuz kalmasına neden olmakta.

Eğer bilim alanının doğası gereği sorgulanabilir ve eleştiriye açık bir alan olduğunu düşünüyorsak evrim teorisinin yaradılışçılık meydan okumasına karşı imtiyaz talep etmemesi gerekir. Oysa burada bilim insanı olmayan bir takım siyasi özneler bilimsel olma iddiasındaki bir teoriyi sorgulamadan, eleştiriden azade kılarak bir anlayışa imtiyaz tanımaktadır. Bunun çoğulcu olmayan tersine bir tür bilimci despotluk biçimi olduğundan rahatlıkla söz edilebilir.

Kaldı ki eğitim sistemini vergileri ile ayakta tutan bir sistemden söz ediyorsak eğitimi finanse eden yurttaşların müfredat konusunda müdahil olma hakkı da elinden alınmakta ve eğitim bir tür kast sistemine dönüşmekte. Oysaki eğer dindar insanlar da eğitimi finanse ediyorsa eğitimde kendi inanç sistemini yok sayan bir teorinin en azından kendi inançları ile bilim arasında bir uzlaşma sağlamış bir alternatif teoriye yasak koyması demokrasinin ruhuna aykırı bir işlem biçimi almaktadır. Eğer demokrasiden söz ediyorsak toplumun tercihlerini de dikkate almaktan, onların da taleplerini yansıtan bir sistemden söz ediyoruz demektir. Oysa bu karar gayrı demokratik bir karar biçimi alarak ifade özgürlüğünü sınırlandırmaktadır. Bu durumda AB’nin demokrasi konusunda örnek alınacak bir vaat edilmiş toprak olduğu söylenebilir mi. Dahası bu tavrın demokrasi ile laiklik konusunda bize tavsiyelerde bulunan bir kurumun kötü örneklik teşkil ettiğini söylersem abartmış mı olurum. Kısacası demokrasi konusunda daha çok yolumuz var. Tam bir demokrasi için bilimde de çoğulculuğa kapı açmak gerekiyor. Bu olmadıkça demokrasi denen şeyin toplumun değil bürokrasinin iradesi olduğunu söylemek sanırım radikal demokratların en haklı eleştirisi olacaktır.

* 07/10/2007 RADIKAL http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=235059
** http://tr.wikipedia.org/wiki/Agnostisizm

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.