Yeşeriyorum

Etme Bulma Dünyası

0

Komşumuz Irak’ın işgalinin beşinci yılında öldürülenlerin sayısı bir milyonu geçti, şiddet her geçen gün biraz daha artıyor. Olup biten her şeyin sorumlusu da içinde yaşadığımız çağın en vahşi imparatorluğu olan A.B.D. ve onun başkanı Bush iken, AKP hükümeti ABD ile stratejik ortak olmaktan gayet de memnun gözüküyor. Hatta hükümetin başı Sayın Erdoğan ABD başkanı Bush’a dostum demekten pek hoşnut oluyor.

Türbandan kaygı duyan kamuoyunu yatıştırmak için görevlendirilen hükümetin genç ve nur yüzlü dışişleri bakanı Ali Babacan da diyor ki: ”Ülkemize yatırım yapan sermaye sahiplerinin neredeyse tamamıyla bizzat görüşüyorum. Bizden beklentileri demokratik ve istikrarlı bir Türkiye’dir. Hiç kimse kaygılanmasın biz onları dinleriz dinlemek zorundayız” Ülkemizdeki demokrasinin güvencesinin sermaye olduğunu öğrenince bir rahatladım ki sormayın!

IMF’nin isteğiyle hazırladıkları sosyal güvenlik yasa tasarısına emekçilerin gösterdiği etkin muhalefeti içine sindiremeyen sayın başbakan, sermaye sahiplerini dinliyor ama emekçileri dinlemek istemiyor. Hatta hak arayanları önce yalancılıkla suçlayıp ardından da iki saatlik iş bırakma eylemlerini ”zulüm” olarak nitelendiriyor.

Yanılmış olmayasınız sayın başbakan, sizi kızdırmak da istemeyiz aslında, kızınca dilinizi tutamıyorsunuz. Valla iyi ki gençliğinizde futbol oynamışsınız poker, yanık, falan oynasanız hep ütülürdünüz. Acaba küresel sermaye ve onun yerli işbirlikçilerinin rehberliğinde uyguladığınız ekonomi politikaları ya da sevgili dostunuz Bush ve ekibinin icraatlarını ”zulüm” olarak tanımlasak daha uygun olmaz mı?

Kıssadan hisse ”kılavuzu karga olanın başı dertten kurtulmaz”


Sayın Başbakanımız ve ekibi artık geçti ama hiç olmazsa gençliklerinde, kafa sallayıp elifba ezberleyeceklerine ya da top peşinde koşacaklarına mahalle kahvesinin tedrisatından geçselerdi bu kadar çuvallamazlardı. Hiç olmazsa oyun nedir? Nasıl hile yapılır? Ne zaman hile yapılmaz öğrenirlerdi. Hatta ıstaka tahtasını kafalarının üzerinde hiç görmemiş olmalılar ki her oyunun kendi yazdıkları gibi oynanacağını sanma gafleti içindeler. Hâlbuki Görev çok basit görünüyordu. Geniş emekçi yığınlarının zaten kırpıla kırpıla kuş kadar kalan sosyal haklarının biraz daha kırpılması gerekiyordu. Çünkü küresel sermayenin yani IMF’nin içi boş ”saadet zincirinin’’ bir süre daha işlemesi için başka seçenek yoktu. Ne yapmalı ne etmeli? El çabukluğu marifet biraz türbanın türbülansı biraz sahte kuzey Irak harekâtı kesin işe yarardı. Ama asıl vurucu sahne sayın Cumhurbaşkanı’nın kuzey Irak harekâtının başladığı gün türban yasasını onaylamasıydı. Herkes ”çelik çomak oynarken” AKP hükümeti de hiç kimse fark etmeden hükümet etmekten feragat etmişti. Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümünü orduya, ekonomi politikalarını da küresel sermayeye emanet ediverdiler. Ohh be rahatlamışlardı. Uslu çocuk olup şu sosyal güvenlik yasasını da çıkarıp İMF den aferini alınca şu küresel krize rağmen biraz daha iktidarda kalırız diye düşünüyorlardı ki emekçi yığınları sokağa döküldü.

Kaygan zeminde kısa paslaşmalar pozisyonu kurtarır amma ve lakin maçı almaya yetmez.

Bu arada iki yıldır dosya hazırladığı kamuoyu tarafından bilinen ve muhtelif defalar hükümeti ”sert bir dille” uyaran başsavcı AKP hakkında kapatma davası açıveriyor. Hükümet etmekten çoktan vazgeçmiş, emekçi yığınlar tarafından ilk seçimde silinip süpürülecek bir parti hakkında açılan bu dava hakikaten ironikti. Aslına bakarsanız bir yanıyla da ibret verici oldu. Aynı savcının benzer gerekçelerle DTP hakkında açtığı davaya hiç ses çıkarmayan hatta çağrı yapan AKP kurmaylarının daha çok fırın ekmek yemeleri gerekecek.

Neymiş doğrusu” hep bana rab bana değil” ”bu gün bana yarın sana” imiş.

12 Eylül 1980 askeri rejimi kurumları ve yasalarıyla hala iktidarda, toplumda açtığı yaralar hala kanıyor. En sonuncusu Hrant Dink olmak üzere aydınlar, gazeteciler sokak ortasında öldürülüyor. Faili meçhul cinayetlerin hala faili meçhul. İnsana karşı bu kadar fütursuzca uygulanan şiddet doğaya karşı misliyle uygulanıyor. Kent, kültür, tarihsel miras yok sayılıyor sanata tükürenler iktidarın kendince sefasını sürüyor. Varsa yoksa kar, para, alışveriş merkezi, otoyol ve gökdelen…

301’e dokunmayan, Şemdinli’de sessiz kalan, masum ve mazlum oyunlarla sosyal devlet kavramının içini boşaltan, kadın sorununu türbana indirgeyen, iktidar sarhoşu AKP hükümeti meftunu olduğundan bir türlü değiştiremediği 12 Eylül yasa ve kurumlarıyla girdiği çatışmanın ardından kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı.

Taraf olmayan kuşkusuz bertaraf olur. Biz kimden yana olacağız?
Önümüze konulan seçenekleri hiç sevmedik.

Kırk katır mı kırk satır mı? Diye soruyorlar.

Biz harami değiliz ki, “yurttaşız” ve sadece adalet istiyoruz.
Ülkenin tüm sorunlarının daha fazla “özgürlük ve demokrasi” ile çözümleneceğini düşünüyoruz.
Katır da sizin olsun satır da…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.