Yeşeriyorum

Derin devlet mi dediniz? Şu eski hikaye…

0

Ülkemizde devlet ve derin devlet arasındaki ilişki o kadar sıkı fıkıdır ki kimin nerde başladığını kimin nerde bittiğini anlamak olanaklı değildir.Üstelik üzerinde yaşadığımız topraklarda son bin yıldır, Doğu Roma imparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar devletle derin devletin bu yakın ilişkisi benzer şekilde süregelmiştir. Bu nedenle de, ”devlet geleneği” kavramı içinde toplumsal hafızamızda bunca uzun zaman kendine yer edinmiş olan derin devletin varlığı kolaylıkla kabul görmektedir. Ne yazık ki yaşadığımız toprakların tarihi, son yüz yılı bile dikkate alsak savaşlar, çatışmalar, iç ve dış göçlerle doludur. Çoğumuzun nerden geldiği belli bile değildir.Yaşadıkları topraklarda iki kuşak öncesinin izini bulabilenler şanslı azınlığı oluşturur . Günlük söyleşilerin vazgeçilmez öykülerinden biridir dedelerimizin nerelerden göçüp buralara geldiği Makedonya’dan, Yemen’e, Halep’den Selanik’e, Kırım’dan Mısır’a kadar uzanır bizden önceki nesillerin unutmak istediği bizimse sorup durduğumuz ayrılık anıları…

İç göçlerse biraz daha yenidir, her ayrılık gibi onlar da acıtır. Peki unutulur mu yaşananlar? Tabi ki hayır sadece bilinçötesine atılır, işlenir durur.Yani biçim değiştirir, dil ve semboller eşliğinde başka başka yollar tüneller oluşturur. Belki de bizim ülkemizde derin devlete ve mensuplarına bu kadar meşruiyet kazandıran asıl neden, yakın tarihimizde yaşadığımız toplumsal travmalarla şekillenen ve bilinç dışına itilen güvenlik kaygıları, korkular ve düşman tanımlarıdır . Sonuçta derin devlet denilen organizasyonların temel eylemi, hukukun üstünde ve tüm toplumsal denetim mekanizmalarının dışında şiddet uygulamaktır. Bu biçimiyle uygulanan şiddetin bırakınız çağdaş demokrasileri Hammurabi kanunlarıyla bile bir arada bulunması mümkün değildir.

Toplumsal hafıza ve bilinçdışına dayanarak varlığını kolaylıkla onaylatan derin devlete karşı ülkemizin yakın tarihinde en ciddi muhalefet 1980 öncesi ortaya çıkmış olup, tarifi de dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından yapılmıştı. A.B.D büyükelçiliğinden yönlendirilen ve bir türlü ulaşıp dokunamadığı bir kontrgerilla örgütlenmesinden söz eden Ecevit’in dışında her darbede ”şapkasını alıp gitmesiyle” meşhur Süleyman Demirel derin devletin adresi olarak orduyu göstermişti.

S.S.C.B.’nin dağılmasından sonra en azından kominizm korkusundan kurtulan batı avrupa ülkelerinde özellikle NATO ve A.B.D. bağlantılı derin devlet organizasyonları ve eylemleri birbiri ardına ortaya çıkartılmıştı.Özellikle İtalya’da ortaya çıkartılan ve Gladio adı verilen organizasyonun eylemleri akıllara durgunluk vericiydi. Bir yandan sıradan insanların gelip geçtiği istasyonları bombalarken diğer yandan dönemin başbakanı Aldo Moro’nun öldürülmesinde etkin rol oynadıklarını öğrendiğimde son kez şaşıran eminim sadece ben değildim. Üstelik de tüm bu eylemlerinin muhalif Kızıl Tugaylar örgütüyle ilişkilendirilmesini sağladıklarını öğrendiğimde ise artık şaşırmamayı öğrenmiştim.

İtalyada ortaya çıkartılan Gladio örgütlenmesinden öğrendiğimiz kadarıyla tüm NATO ülkelerinde benzer organizasyonlar var. Peki T.C.nin Gladio’su nerede? Ne yazık ki onun izini bir türlü bulamıyoruz. Ancak Susurluk skandalı ile derin devletin izleriyle tanışdık ve hemen ardından ”devletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü” tehlikeye girdiğinden izler karartıldı ve derin devlet, devletin içinde kayboluverdi. Tansu Çiller’in başbakan olduğu dönemde polis teşkilatında kendine yakın bir organizasyon oluşturduğuna ait söylentiler basında geniş yankı uyandırmıştı. Şemdinli”de suçüstü yakalanan derin devlet, bir dizi çete operasyonundan sonra Ergenekon adıyla tekrar ortaya çıktı .A.B.D. nin korumasındaki ”populer vaiz” Fethullah Gülen’e bağlı kişilerin mülki idare, eğitim kurumları ve polis teşkilatında oluşturdukları özel örgütlenmelerin, derin devletle nasıl bir ilişki içinde olduklarını ise henüz bilemiyoruz.Daha yakın zamanda yaşanan Hizbullah rezaletini kim unutabilir?

”Vatan için ölen de, öldüren de şereflidir” diyerek çetelere sahip çıkan döneminin çam devirme şampiyonu başbakanı Tansu Çiller”di. Şerefli olanın kim olmadığını gayet iyi biliyoruz, ölenlerle öldürülenlerin vatan için ölmediklerinden de hiç şüphemiz yok. Vatan için millet için, dava için, din için yalanı olmasa acaba iktidar oyunu oynayan egemenler ölecek, öldürecek insanları nereden bulacaklardı?

Basit yönetim ilkeleri ve iktidar oyunları çerçevesinde düşünürsek derin devlet denilen şeyin muhtemel şekli çok kollu bir ahtapot gibi olmalı… Eğer oyunda başka bir ahtapot yoksa çoğu zaman derin devlet operasyonlarının en iyisiyle ulaşılacak sonuç, kollardan birinin saf dışı bırakılmasından ibarettir. Eğer oyunda başka bir ahtapot varsa sokaktaki yurttaş için yine hiç bir şey değişmez. Bir derin devlet gider, diğeri gelir.

Bu yazıyı kaleme aldığımda AKP’yi kapatma davası henüz açılmamıştı. Ergenokon operasyonu da faso fiso kabilinden bir şey gibi gözüküyordu. Bir hafta gibi bir süre içinde kapatma davası ve ergenekon arasında bir ilişki olduğu tezi üzerinden ortalık toz duman oldu. İktidar mücadelesini demokrasi dışı yöntentemlerle sürdürmeye çalışanların yarattıkları sisli, puslu hava dağılınca dönüp bakacağız ki hiç bir şey değişmemiş. Daha öncekilerde hep öyle olmuş! Belki yeni yüzlerle tanışırız o kadar!

Derin devlet sorununun çözüm yeri en geniş mutabakatla yola çıkan parlementodur. Parlementonun başarılı olabilmesi için de kuşkusuz kamuoyunun ve medyanın desteğine ihtiyaç var. Tek başına hükümetin ya da bürokrasinin yürüttüğü derin devlet opersyonlarının, ahtapota yeni kollar eklemek ya da bıyık çizmekten başka işe yaraması olanaklı değildir. Daha fazla özgürlük ve demokrasi istenciyle verilecek uzun erimli bir mücadele olmadan, günlük yaşama ve toplumsal hafızaya yerleşmiş kaygılardan beslenen derin devletin ortadan kaldırılması hiç kolay gözükmüyor…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.