Kategoriler: Dış Köşe

Birgün gazetesi sevincimizi kursağımızda bıraktı! – Gökhan Kaya

 

Birgün gazetesi Ece Temelkuran, Banu Güven, Nuray Mert, Yıldırım Türker, Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık’ın bünyelerine katılacağını duyurunca sevindim.

Şimdi bazılarının hadi yaa dediğini duyar gibi oldum. Hayır gerçekten sevindim. Sonuçta Birgünemek verdiğimiz, yaşabilmesi için pek çok gazeteci gibi fedakarlık yaptığımız bir yayın. Birgün’ün daha iyi bir gazete olması için atılan her adım, hem bizim emeklerimizin boşa gitmediğini gösterir hem de alternatif basının gelişimi için önemli bir adım olur. Ama sevincimiz kursağımızda kaldı…

Henüz lansman süreci bile başlamadan, Birgün bu yeni süreçte ciddi bir yara almış gibi gözüküyor.

Yeni katılacak yazarlar Birgün’ün birinci sayfadan yayınlanan tanıtım manşetine bugün büyük bir tepki gösterdi. Bazıları artık bu sürecin bir parçası olmadığını hemen açıkladı bile.

Manşet şöyle bir şey: Kocaman bir Başbakan Erdoğan fotoğrafının gözlerine bant çekilmiş üzerinde de yeni katılan gazetecilerin ismi yazıyor.

Yıldırım Türker bu manşete şu tepkiyi göstermiş: “Bugün Birgün Gazetesi’nde dev Erdoğan fotoğrafının gözlerini örten kara bantın üstündeki isimlerden ‘Türker’ ile bir ilişkim yoktur. Hayatım boyunca kendimi kimsenin gözüne kara bant olma işleviyle tanımlamadım. Tanımlanmasına da izin verecek değilim.”

Banu Güven ise şunu söylemiş: “Bizim işimiz gözleri açmak. Gazeteci olarak derdimiz, sadece Başbakana muhalefet değildir.”

Gazetecilerin bu tepkilerine özellikle sadık Birgün okurları şaşırdı, hatta birçoğu eleştirileri anlamadı bile, neden?

Aslında nedeni basit, Birgün uzun süreden beri bir gazeteden çok siyasal dergi formatında yayın yapıyor. Gazeteyi alanlar, gazetenin nesnesiyle arasına bir mesafe koymadan muhalefet yapmasına alışmış durumda.

ÖDP, AKP muhalifliği üzerinden bir cephe çalışması yapıyor. Gazete de adeta onun doğal sesi gibi; AKP siyasetini tırnak içine almadan ‘ben’ öznesiyle, yorumlayarak, dalga geçerek eleştiriyor.

İşin kötüsü Birgün’ün mevcut yazi işleri bunun gazetecilik olduğunu sanıyor. Söz konusu reklam da bu zihniyetin bir uzantısı, tartışılan bu  manşetle bütün o gazeteciler Erdoğan mağduru olarak, ona karşı muhalefetin sözcüleri olarak lanse ediliyor.

Reklamın konsepti Ece Temelkuran, Banu Güven, Nuray Mert, Yıldırım Türker, Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık’ı açık ki siyasal bir zemine yerleştiriyor ve ÖDP’nin siyasal angajmanının bir parçası haline getiriyor.

Düşünün, örneğin Ece Temelkuran’ın yarın, öbür gün Erdoğan’ın bir icraatini beğenip, övmeyeceğini nereden biliyorsunuz? Gazete yönetiminin onun fikirlerine bir sınır çizmeye hakkı var mı?

Gazeteciliğin temelinde, gazetecinin haber nesnesine mesafeli olma hadisesi vardır. Önyargılı davranmamak, kanıtlar ve somut bilgiler ışığında habere bakmak gazeteciliğin olmazsa olmazıdır. ‘Erdoğan karşıtıyız’ angajmanı ile baştan sınırlanan bir gazeteci bu temel düsturu  kendi inisiyatifi dışında doğrudan çiğnemiş demektir.

Birgün’ün manşeti gazete yönetiminin ‘siyasi dergi’ zihniyetini hala aşamadığını gösteriyor. Ama daha kötüsü şu; bu söz konusu tanıtım, kadroya yeni katılacak hiçbir gazeteciye sorulmadan yapılmış. İşte bu tutum reklamın içeriği kadar tehlikeli bir eğilim.

Gazetecilerin ÖDP’nin siyasi tutumuna bu kadar umursamazca monte edilmesi, yönetimin Birgün’e ilişkin gelecek konseptinde ‘gazetecilik’ faaliyetini aparat olarak gördüğünü açıkça gösteriyor.

Türkiye’de demokrasinin gelişimi için sermaye medyasına alternatif bir gazeteciliğin gelişmesi şart, bu çok önemli. Ama gözüken o ki bunun için öncelikle ülkemizdeki solun zihni darlık, bağnazlık ve sekterlikle ilgili sorunlarını aşması gerekiyor.

Son olarak, anladığım kadarıyla Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu hala Birgün’de devam etmeye kararlı. Bu lansman skandalını yaratarak o bildik ayak oyunlarıyla bir iş yaptığını sananlara benim tavsiyem; bırakın da adamlar işlerini yapsınlar belki siz de bir şey öğrenirsiniz…

Gökhan Kaya www.turnusol.biz