Gazetemizde bir süredir Tiyatro yazılarını paylaştığımız Tiyatro Tek Ağaç’dan Murat Akdağ, 3 Mayıs’ta başlayan 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nde oyunları sahnelenecek Tiyatro emekçileri, oyuncuları ve yönetmenleri ile röportajlar yaptı.
Tüm tiyatro insanlarımıza iyi icralar, iyi icralara da bol alkışlar dileriz
Röportaj serisini okumak için tıklayınız…
***
İkinci Kat Tiyatro, 2010 yılında İstiklal caddesi üzerindeki bir binanın 2. katında Eyüp Emre Uçaray ve Sami Berat Marçalı tarafından kurulmuştu. İkinci Kat Tiyatro, kurulduğu ilk sezondan başlayarak hep iddialı işler üretti. 3 sezon, ard arda İstiklal caddesi üzerindeki binanın 2. katında çalıştıktan sonra, 2013 yılından itibaren Karaköy’de bir başka binanın hem 1. katında, hem 2. katında, hem de 3. katında komple tiyatro yapıyorlar.
Kurulduğu günden bu ya 25 ayrı tiyatro oyunu sahnelemiş olan İkinci Kat Tiyatro, 26. oyunları olan “VİBRATÖR OYUNU”nun, ilk gösterimini 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapmak üzere çalışıyor. Ben de bu çalışmaya yönetmenlik eden EYÜP EMRE UÇARAY ile bir söyleşi yaptım. Anladığım kadarıyla “VİBRATÖR OYUNU” festivalin en matrak oyunu…
Murat Akdağ : Bu sene, İkinci Kat Tiyatro olarak festival için Sarah Ruhl’un “VİBRATÖR OYUNU” adlı eserini hazırlıyorsunuz… Oyuna geçmeden önce, sana tiyatro festivali ilgili düşüncelerini sormak isterim?
Eyüp Emre Uçaray :Tabi. Festival, 2 senede bir İstanbul tiyatrolarına keyif ve heyecan katıyor. Pek çok tiyatro, girdiği rutinden çıkıp yeni bir solukla, bugüne kadar denemediği şeyler yapmaya çalışıyor. Bence bu başlı başına çok büyük bir ivme…
Çünkü 2 senede bir çıta hep bir üst seviyeye taşınıyor. Ayrıca yabancı prodüksiyonların gelmesi de çok güzel. Gerçi biz, prova döneminde olduğumuz için bu prodüksiyonları kaçırıyoruz ama olsun. İstanbul’da uluslararası işlerin sahneleniyor olması çok güzel. Birde bizim projemizi biz, sezonda yapmayı düşünmezdik belki ama festival için yapıyor olmak bir sinerji yaratıyor. Cesaret ve güç veriyor.
M.Akdağ : Peki, biraz Sarah Ruhl’un oyunu bahseder misin bize?
E.E.Uçaray : Oyun 1880’li yıllarda geçiyor. Elektrik çağı devrimi yeni başlamış, herkesin evine elektrik gelmiş ve elektrik bugün bizim anlayamayacağımız biçimde insanları hayatını baştan aşağı değiştirmiş. Bu kaçınılmaz değişim kadınların hayatlarını daha fazla etkiliyor.
M.Akdağ : Nasıl yani?
E.E.Uçaray : Oyun bire bir uyarlama değil ama paralel ve gerçeklere uygun biçimde kurgulanmış. O dönemde belli jinekologlar ortaya çıkmış ve kadınların “histeri” adını verdikleri hastalıklarını tedavi etmek için, elektrikli, motorlu vibratörler ile bir tedavi uygulamaya başlamışlar.
Tabi bu histeri yakıştırması bir palavra! O dönemin, “victorian” katı ahlaki kurallarının içinde sıkışmış kadınların, bedenlerindeki isyanı bir şekilde histeri kılıfı altına sokup normalize etmeye çalışmışlar.
Sarah Ruhl’un yazdığı oyun metninde bu tedavileri uygulayan bir doktor var. Doktorun karısı Chatherine bu sürece tanık oluyor ve kendi mutsuzluğunu kendi sıkışmışlığını bir şekilde içerden çözebileceğini düşünürken bir yerden sonra kendi cinselliğinin farkına varıyor. Çünkü o dönemde, kadın cinselliğinden söz etmek imkansız. O dönemlerde cinsellik erkeğin zevki için yaşanan bir olgu. Kadının cinsellikten zevk alabileceği gibi bir farkındalık yok ama Chatherine’in bütün bu serüveni ve merakı aşama aşama hayata dair ve kendi cinselliğine dair bir keşfe dönüşüyor.
M.Akdağ : Enteresan… Sizi bu hikaye’ye yönlendiren ne oldu?
E.E.Uçaray : Bizi bu hikayeye yönlendiren şey, Sarah Ruhl’un metninde doğa katliamı üzerinden bir kadın anlatısı fark etmiş olmamız oldu.
M.Akdağ : Bu noktayı açar mısın biraz?
E.E.Uçaray : Bir şekilde, uygarlık tarihi boyunca, insanın kendi varlığını, doğa ile karşı karşıya koyup bir iktidar mücadelesine giriştiğini söylemek mümkün. Bu iktidar çatışması erkek egemen kültür tarafından oluşturulurken, kadının da doğanın yanında konumlandırdığı görülüyor.
Klasik erkek bakış açısı ile kadın tıpkı doğa gibi “belirsiz, tekinsiz, kontol edilmesi gereken bir organizma. Erkek varoluşu, aslında bir parçası olduğu doğaya ve kadına hükmederek varlığını sürdürmeye çalışıyor. Tüm bu süreç aslında erkeğin yalnızlığına gidiyor tabi paralel olarak kadının da yalnızlığına…
Erkeğin ve kadının tekrar, bir arada kalarak doğanın parçası olmaya başlaması bana göre kadının aklından ve sezgisinden doğru gelişecek. Çünkü kadın varoluşu hala doğanın bir parçası olarak yaşamaya devam ediyorlar. Kadın varoluşundaki olumlu belirsizlikler, döngüsellikler, yeni bir hayat kurmak için daha elverişli. Erkek varoluşu, tüm sabitleme çabaları ile yeni bir hayat kurmaktan uzak. Yani yeni hayatı kadınlar kuracak bence. Erkeklerin yoldan çekilmesi kafi…
Oyunda da bu bağlamda çağrışımlar var.
M.Akdağ : Yaptığınız oyun, bize bu söyleşide bunları konuşturuyor olması ile bile aslında ne kadar kıymetli bir eser olduğunu gösteriyor. Üstelik oyun “komedi” değil mi? Bağır çağır, öfkeli bir kavga oyunu değil…
E.E.Uçaray : Konu çok hassas bir konu. Kadın cinselliği gibi, günümüzde bile tabu olan bir konudan komedi üretmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak açısından riskli ama Sarah Ruhl, hem kadın hem erkek açısından çok çocuksu bir keşif ile başlatıyor oyunu. Sonra, kimseyi bir yer itmeden, bu çocuksu keşiflere gülüyoruz. O keşifteki hatalara gülüyoruz ve en sonunda söz konusu keşif üzerinden ulaşılan mutlu son oluşuyor.
Oyun biraz durum komiği üzerinden gelişip kara komediye doğru evriliyor.
M.Akdağ : Peki oyunu biçim olarak nasıl işliyorsunuz?
E.E.Uçaray : Oyunu dramaturgumuz Oğuz Arıcı ile çalışırken, günümüzle bağlantı kurarak ilerledik.
Oyun 1880ler’ de geçiyor ama 2000ler’de yazılmış. Biz de bir “distopya” çalışır gibi çalıştık. Hem kostüm de hem oyunculukta hem dekor bunu koymaya çalıştık.
M.Akdağ : Oyunculuk açısından ne çalışması yaptınız?
E.E.Uçaray : Oyunculuk çalışmasını Güray Dinçol ile oyunun geçtiği döneme dair beden duruşları çalışmaları ile yaptık. Oyuncuların bedenlerinde o dönemin ağırlığını göstermeye çalıştık.
M.A : Oyuncu kadrosunda kimler var?
E.E.Uçaray : Oyunda Mehmet Bilge Aslan, Heves Duygu Tüzün, İpek Banu Kılar, Güçlü Yalçıner, Eda Çatal Çam, Banu Çiçek Barutçugil, Murat Mahmutyazıcıoğlu oynuyor. Eda Çatal Çam ve Mehmet Bilge Aslan ilk defa çalıştığımız oyuncular onun dışındaki oyuncular zaten pek çok proejede birlikte çalıştığımız arkadaşlar.
M.Akdağ : Son olarak, oyunun gösterim tarihlerini ve yerini sorayım?
E.E.Uçaray : Tabi Oyunu, 10 Mayıs Salı 11 Mayıs Çarşamba saat 20:30 da CaddeBostan Kültür Merkezi’nde oynuyoruz.
M.Akdağ : İyi oyunlar dilerim. Görüşmek üzere…
Röportaj: Murat Akdağ
(Yeşil Gazete)
Comments