Hafta SonuManşet

Murat ve İsmail

0

“Hakkında bir şey yazılmadan kimse bu dünyadan göçüp gitmemeli” der ya bizim Anadolulu William Saroyan. Ben de bu hafta artık aramızda olmayan iki güzel insanı yazmak istedim.

Geçen yıla kadar İstiklal Caddesi’ nden Galatasaray Hamamı’ na giden sokağın en sonunda sol tarafta, daracık vitrininde el emeği- göz nuru üretilmiş kunduraların sergilendiği bir kundura atölyesi vardı: Stil Kundura… Belki de birçok kez o sokaktan geçmişsinizdir ve fark etmemişsinizdir.

Arkadaşım Murat ve İsmail amca, zanaatkâr bir baba ve oğuldu. Uzun yıllardan beri Beyoğlu’ da kendi tezgâhlarında kundura üretimi yapıyorlardı. Sabah atölyenin kepengini açar ve gecenin geç saatlerine kadar yıllardan beri yaptıkları gibi seyrine doyum olmayan bir ritüeli tekrarlardı. Önce modeli hazırlar, sonra ayakkabının saya denen üst bölümünü ve alt bölümünü keser, parçaları temizler, kıvırır ve sayayı alt parçaya diker, yapıştırırlardı. Sonra sayayı çivileyip kalıba çekerlerdi. En son ayakkabının altını saya ile birleştirir, ökçeyi yerine takar ve finisaj dedikleri son temizliği yapar, ipliğini yakar, boyar, cilalar ve ayakkabı vitrindeki yerini alırdı. Çoğu zaman sipariş üzerine çalışırlardı. Sahibi gelene kadar ayakkabı vitrinde yeni müşteriler kazanmak için sergilenirdi.

Oldukça sağlam ve kaliteli ayakkabı üretiyorlardı. Ayakkabıları yıllarca giyebiliyordunuz. Sonraki yıllarda ayakkabıların bakımını da yapıyorlardı. İsmail amca bana da ayakkabı yapmıştı ve yıllarca kullanmıştım. Hala durur. Emekli olup da kravatı boynumdan çıkarıp atınca onları da giymez olmuştum artık.

Beyoğlu’ na çıktığımda uğrardım. Her zaman sıcak çay hazırdı. Yemek yiyorlarsa sehpaya bir tabak da sizin için konurdu. Çalışmalarını izlemek bile büyük bir keyifti. Sevgi ve bağlılık gibi aile değerlerine önem verseler de farklı değer sistemleri ve kuşak farklılıklarından kaynaklanan çatışmaları, gerilimi çoğu baba oğul gibi onlar da zaman zaman yaşıyorlardı.

Murat’ ı 1990’ lı yıllarda Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ nin Eminönü ilçesinde tanımıştım. Parti kapanınca Murat bir başka sol- sosyalist grubun içerisinde yoluna devam etti. Beyoğlu Kent Savunması’ nın da aktivistiydi. Beyoğlu’ nun değiştirilmeye çalışılan çehresine karşı mücadele ediyordu. Dostlarına, arkadaşlarına, bizlere karşı kırgınlıkları da vardı. Bunun da muhabbetini yapıyorduk zaman zaman.

Usta- çırak ilişkisi içerisinde öğrenilen birçok küçük zanaat gibi kunduracılık da değişen üretim, dağıtım ve pazarlama biçimlerinin, ekonomik dönüşümlerin ve küreselleşmenin etkisiyle güç kaybediyordu. Çin kökenli ayakkabılar piyasada dolaşıma girmişti. Büyük üretim yapan firmaların ışıklı vitrinlerde sergilenen ve uzun ömürlü olmasa da “Al beni!” diyen binlerce cazip modeli ile baş etmek de kolay değildi. Kimse el yapımı, sağlam, uzun ömürlü ayakkabılara artık pek meyil etmiyorlardı. Ayakkabı tamir ettirmek çoktan tarih olmuştu. Kullan ve at. Sonra bir başkasını satın al…

Murat ve İsmail amca günde en çok 3-4 ayakkabı yapabiliyorlardı. “Eskiden pazarlık nedir bilmezdik” derdi İsmail amca. “Şimdi herkes ölü fiyatına almak istiyor” diye hayıflanır ve “ama başka bir iş bilmeyiz biz, bu tezgâhta ölürüm her halde” derdi. Önce İsmail amcayı kaybettik.

Geçen sene 16 Mart’ ta da Murat’ ı kaybettik.

Murat, bazı akşamlar Sarkis Usta’ nın Kumkapı’ daki evine gelirdi, kolunun altında üç- dört kutu bira, birkaç paket sigara…Keyifli muhabbetlerimiz olurdu. Usta da onun Beyoğlu’ daki evine sık sık uğrardı. Giderken de Murat’ ın çocuklarına armağanlar götürürdü, çoğunlukla bu kitap olurdu. Ustayı 2009’ da kaybettiğimizde, cenazesinde de yan yanaydık Murat’ la.

Son yıllarda çok sık görüşemiyorduk. 1 Mart doğumluydu. Her yıl olduğu gibi aradım, yazdım ama geri dönmedi. Bir şey olduğunu tahmin ettim… İnandığı gibi yaşadı. Hayatı kunduracı örsünün üzerinde geçti. Sıkıntıları da oldu, keyifleri de. Murat bir yıldan beri Adana’ da Küçükoba Mezarlığı’ nda yatıyor. Stil Kundura’ nın bulunduğu dükkân da lüks bir mağazaya dönüşmüş. Ayak alışkanlığı, bazen Galatasaray Hamamı’ nın sokağına girince oraya doğru yöneliyorum. Sonra önünden geçmek istemiyorum, geri dönüp, pasajı kullanıp Atlas’ ın arka sokağına çıkıyorum.

***

Bu küçük atölye 2003’ te İtalyan Video/ Film Sanatçısı Mario Rizzi’ nin de ilgisini çekmiş ve “Murat ve İsmail” filmiyle belgelenmişti iki ustanın yaşamı.

2005 yılında 9. İstanbul Bienali için gerçekleştirilen ve Museum of Modern Art Film Koleksiyonu’nda yer alan belgesel ilk kez 2013 yılında SALT Beyoğlu’ da gösterilmişti.

İsmail Amca ve Murat’ ın anısına bu filmden küçük bir bölümü paylaşmak istiyorum.

Nur içinde yatsınlar.

 

Ercüment Gürçay

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.