Hafta SonuManşet

[Avustralya Günlükleri] Great Ocean Road ve St. Kilda

0

Melbourne’a gelişimin üçüncü gününde arkadaşımın doğum günü vesilesiyle şehrin Victoria eyaletinin güney batısında sahil şeridinde bulunan Great Ocean Road’a doğru karayolu seyahatine çıktık. İlk durağımız Apollo Bay’deki The Twelve Apostles denilen doğa harikaları oldu.

10-20 milyon yıl kadar önce, güçlü rüzgarların ve okyanus dalgalarının erozyona uğrattığı kireçtaşı kayalar parçalanıp dağılınca, sağlam kalan bu kaya kütleleri anakaradan ayrı düşmüş

Bölge üzerinde helikopter turları da yapılıyor ama ben kayaların yanında küçücük durup onlara aşağıdan bakarak ululuklarına hayran kalmayı tercih ettim.

Kayalıklar ismini ‘İsa’nın 12 Havarisi’nden (İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği mürit ve öğrencilerinden her biri) alıyor. Kaya kütlelerinin kudretli ve haşmetli duruşu sebebiyle bu isim verilmiş. Ne var ki, 12 Havari’den günümüze 8 tanesi kalmış. Çok eskidense adı ‘The Sow and Piglets’miş (Domuz ve Yavruları). Yaşanılan farklı dönemlere göre isimler de farklılaşmış anlaşılan…

Bu, kayaların sadece görünen kısmı. Görünmeyen kısmını merak ederseniz, su yosunlarından oluşan ormanlar ve rengarenk sünger bahçelerini görmek için okyanusta dalış da yapabilirsiniz. Çok çeşitli omurgasıza ev sahipliği yapan bu sığ kayalıklarda, gün doğarken ya da gün batımında evlerine dönen penguenleri de görebiliyormuşuz –uslu durursak.

Okyanusun bu kıyısına Gibsons Steps adı verilen 86 basamakla iniliyor. Burada gerçekten de okyanusta birer kum tanesiyiz

Hep National Geographic’te ya da rüyamda falan gördüğüm bu harikaları geride bırakarak, huşu içinde motele döndük.

Ertesi gün Great Otway National Park’ta, kocaman kocaman ağaçların, şelalelerin arasında başka bir boyuta geçtik. Milli parkın çok büyük bir kısmı yağmur ormanlarından oluşuyor, gökyüzünü ağaçların izin verdiği kadar seçebiliyorsunuz. Ilıman iklimin bitki örtüsü ve ağaçları ne kadar müthişmiş! Daha önce böyle güzel bir yerde bulunmamıştım.

Bunun bence dişleri var, bizi yiyebilir!

Eğrelti otları ve okaliptüs ağaçları ormanın çok büyük bir alanını kaplıyor

Parkta yürürken platypuslarla karşılaşabileceğimizi, bazı çevrili alanlarda arılara ve zehirli yılanlara (Copperhead ve Tiger Snake) dikkat etmemiz gerektiğini söyleyen, mantar ve kuş çeşitliliğini anlatan, yılanların, kuşların, kertenkelelerin, solucanların, böceklerin, mantarların toprağa düşenleri karıştırarak nasıl komposta dönüştürdüklerini açıklayan tabelaları okumak heyecan vericiydi. Gerçek yaşam bilgisi burada.

Eğrelti otları, liken ve yosunların parazit olmadıklarını, sadece kendilerini güneş ışığına ve yağmura ulaştırmaları için ormanın diğer ev sahiplerine otostop çeken yolcular olduklarını fevkalade edebi bir şekilde anlatan tabela

Şu okaliptüslerin kabuklarından soyunuşu…ve kabukların altındaki o pürüzsüz gövde..

Milli parkın devamında bu kez rolleri değiştirip ağaçları ve bitki örtüsünü metrelerce yukarıdan görebileceğiniz parkurlar var (Otway Fly Treetop Adventures).

Buradan sonra iki gece konaklayacağımız küçük sahil kasabası Lorne’de hava iki gün boyunca rüzgarlı ve yağışlı olduğu için okyanusun kenarında çimmekle yetinsek de Lorne’yi bir başka sevdim. Sürekli Angry Birds oyununun içindeymiş gibiydik. Oradaki tropik kuşları bilir misiniz? İşte motelimizin balkonuna gelip kahvaltımıza ortak olmak isteyen papağanlar meğer, -oyundaki adıyla; Nigel’miş.

Sulphur crested cockatoo (kükürt taçlı kokadu)

Cockatoo’ların güdük boylu, pembe yazmalı olanları

Ağaçların üzerinde ya da oradan oraya delice bir hızla uçarken gördüğümüz Rosella türü papağanlar

Bir de Melbourne şehir merkezinde her an görebildiğimiz bu güzellikler var.

Soldan sağa: Indian Myna Bird (1860’larda Hindistan’dan Avustralya’ya gelmiş), Superb Blue Wren ve Australian Magpie (güzel şarkı söylemesi ve özellikle bisikletlilere pike yapmasıyla ünlü)

Lorne’un en büyük sürprizi, kasabanın göbeğindeki bir okaliptüs ağacının tepesindeki koala oldu! Doğal ortamında koala görmeyi beklemiyordum doğrusu.

Bir çocuk koalanın bütün günü ağaçta geçirmesinin sebebinin okaliptüs ağacındaki kampanya olduğuyla ilgili şakalar yaptı (Bir alana ikincisi bedava). Bir adamcağız da hayvan canlı mı değil mi, emin olamadı. Ertesi gün tası tarağı toplayıp gitmişti arkadaş

Avustralya’nın ata sporu sörf demiştim ya… Ne şanslıyız ki, her sene başka bir eyalette yapılan, ‘State Surf Life Saving Championships’ yarışmasına Lorne’de denk geldik. Okyanus sağ olsun, ufacık çocuklar çekirdekten sporcu yetişiyor, dolayısıyla disiplini öğreniyor, kendi vücutlarını tanıyor, nasıl beslenmeleri gerektiğini biliyorlar. En temel hayatta kalma içgüdüleri çok erken gelişmiş oluyor. Üşüyüp de ‘Anneeaaa, havluuu!’ diye seslenen, ıslak mayosunu çıkarıp fırlatan görmedim en azından orada.

Başlangıç düdüğü çalınca sörflerini kapıp suya atladıkları gibi, açıkta bekleyen arkadaşlarını kurtararak kendi sörflerine alıyorlar ve iki kişi koca koca dalgalarla cebelleşerek kıyıya çıkıyorlar. Bunlar göz açıp kapayana kadar olmuyor tabii. Okyanus çocukları olsalar da, bir hayli kondisyon, koordinasyon ve kas gücü gerekiyor

Bu sırada kıyıda hareketli müzikler çalıyor, bekleyen ailelerin kimi sessizce çocuklarını izliyor, kimi tezahürat yapıyor. Bir kadınsa ağlıyordu, yarışı kayıp mı etti ufaklık kim bilir…

St. Kilda kasabası ise günbatımında ortaya çıkan penguenleriyle meşhur. Gözlerine ışık tutmadığınız sürece sessizce izlemenize izin veriyorlar. Biz penguen ailesi olmasa da bir yavru penguen gördük kayalıkların arasında. Annesi ya da babasi mesai saati bitince uzak sulardan yüze yüze evine döndü. Sanırım sonra akşam yemeklerini yediler.

Tüm bu bekleyiş sırasında kalabalıktan hiç çekinmeden fıttırı fıttırı yüzen, suya bir dalıp bir çıkan, sürekli bir şeyler avlayan bir deniz faresi gördük.

Google. Deniz faresi diye bir canlı olduğundan haberim bile yoktu

Melbourne’da ve şimdiye kadar bulunduğum hiçbir yerde sokak hayvanına rastlamadım, bir tanesine bile. Sokak hayvanı derken kedi köpeği kastediyorum bir Türk olarak, yoksa koala olsun, kanguru olsun, bunlar var yollarda. Özellikle başıboş köpeklere hiç iyi gözle bakılmıyormuş. Ama köpek sahibi olmak moda gibi bir şey burada.

Hayatımda hiç görmediğim canlıları görmekten, hiç gitmediğim yerlere gitmekten, keşfetmekten, şaşırmaktan çok büyük keyif alıyorum. Avustralya da böyle benim için; her anı sürpriz dolu.

Bugün Sydney’deki Gay ve Lezbiyen Mardi Gras Festivali’nde olacağım. Haftaya yazacaklarımı ben de çok merak ediyorum!

 

Ceylan Yurdakuler

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.