Köşe Yazıları

Çeşme’de ne oluyor? – Ahmet Soysal

0

Bu yazı Alakarga Dergisi’nin son sayısında yayımlanmıştır

18 Aralık günü Çeşme Pırasa adası yakınlarında ‘Lady Tuna’ isimli geminin karaya oturması kimsenin dikkatini çekmemişti başlangıçta… Ama daha sonra gemiden 50 tonu aşkın akaryakıtın denize yayıldığı; denize yayılan akaryakıtın Çeşmenin turistik otel ve yazlık evlerle dolu sahillerine ulaşarak tüm kıyının petrol artıkları ile kirlenmesine ve simsiyah olmasına neden olduğu duyulunca konu kamuoyuna yansıdı. Kazadan ancak altı gün sonra başlatılabilen ‘temizlik’ çalışmaları ise adeta konunun boyutları küçültülerek gözlerden kaçırılmasına dönüktü… Uzmanlara göre yapılan temizlik çalışması bilimsel yapılmıyordu ve sadece felaketin boyutlarının gizlenmesi amacına dönüktü; üstelik bu temizlik çalışması gemiden yayılan akaryakıtın bölge ekosistemi üzerinde yaptığı yıkıcı etkiyi önlemediği gibi daha da artırıyordu.

Aslında bu ‘kaza’ kıyılarımızın ne kadar korumasız olduğunun bir ispatı gibi… Olaya ekonomik açıdan bakarsak; Türkiye bir turizm ülkesi ve kazanın olduğu yer Türk turizmi için önemli bir nokta. Çeşmeli otelciler kaza nedeni ile deniz ve kıyı kirliliğinin neden gösterilerek rezervasyon iptalleri almaya başladıklarını söylüyorlar; Çeşmeli balıkçılar ise avladıkları balıkları artık rahat satamadıklarını; bu nedenle de Çeşme’de avlandıklarını artık saklamaya çalıştıklarını belirtiyorlar. Çevre açısından olayı değerlendirildiğinde ise durum çok daha vahim; tam altı gün sonra temizlik çalışmalarına başlanabilmesi akaryakıtın tüm Çeşme sahillerine yayılmasına neden oldu;  bölgedeki tüm ekosistem bundan zarar gördü. Deniz yaşamı etkilendi; kıyı şeridi kirlendi; birçok canlı yaşamını yitirdi. Uzun yıllar boyunca etkisi devam edecek ekolojik bir yıkım yaşandı; yaşanıyor bölgede…

Tüm bunlara nedeniyle İzmirli çevre avukatları Senih Özay ve Fatih Ülkü, Çeşmelilerin şikayetleri doğrultusunda ilk adım olarak ‘zararın tespiti’ davası açtılar. İlgili mahkeme çevre mühendisliği, denizcilik ve ekonomi alanından oluşan bir bilirkişi heyeti tespit ederek; zararın tespiti için atadı. Ancak zararın tespiti için çalışacak bilirkişi heyetinin içinde bir halk sağlığı uzmanı yok; peki Çeşmelilerin bu olay nedeni ile yaşadığı veya zaman içinde yaşayabileceği sağlık sorunları nasıl tespit edilecek? Dünya Sağlık Örgütü 1948’den bu yana sağlığın tanımını ‘sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmaması değil; kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir’ diye tanımlıyor. Bu tanımdan hareket ederek Çeşmelilerin bu olay nedeni ile sağlık sorunları ile karşılaşmadıklarını iddia etmek mümkün değil.

Üstelik bu kazalar ders olmuyor; Çeşme kazasından birkaç gün sonra Dilovası’nda da benzer olay yaşanmadı mı? Birçok Avrupa ülkesi limanlarına on yaşından büyük tankerlerin girmesini yasaklarken; deniz kirliğine karşı sert önlemler alırken; Akdeniz’in en temiz sahillerine sahip olan ülkemiz sahilini; denizini korumak için üstelik uluslararası antlaşmalardan gelen hakkı olmasına karşın bu tip kısıtlamalara gitmediği gibi; oluşabilecek kazalara müdahale konusunda çok yetersiz olduğu son yaşanan olaylarla ortaya çıktı…

Çeşme’de dava sürecini başlatan çevre avukatları Senih Özay ve Fatih Ülkü kararlılıkla kamuoyuna sesleniyor: ‘Çeşme’de olan ve dün de Dilovası’nda tekrarlanan gemi yakıt sızıntı  felaketlerine artık el koymayı, tüm yerli ve yabancı sorumlularına yeterli basıncın yapılmasını, ülke içi sorumluların belirlenmesinin hemen sonrası, yabancı şirket ve ülkelere amansız bir elele hukuk mücadelesi yapılmasını ve bu konuda suçlamadan tazminata; sigortasından rehabilitasyona, medyasına kadar konunun yükseltilmesine ve kamunun desteğinin alınması kararlığı içindeyiz.’…

Denizlerimizi ve sahillerimizi korumak için daha ne bekliyoruz? Bugün Çeşme, Dilovası; yarın?…

 

Ahmet Soysal

 

You may also like

Comments

Comments are closed.