Dış Köşe

Bir Gıda Egemenliği Hareketi yaratmak – Adnan Çobanoğlu /Ali Bülent Erdem

0

Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır

Tarımın endüstrileşmeye başladığı noktadan günümüze kadar yaşanan süreçte gelinen durum; üretimden pazarlamaya kadar gıdanın üzerinde giderek daha az sayıda şirketin egemenlik kurmasıdır. Gıda sisteminin merkezinde şirketlerin olması; gıda, toprak, su ve diğer kaynaklarının birer metaya indirgenmesine, ekolojik tahribata neden olmuştur.

24

Bu gidişe dur diyenler, gıda sisteminin merkezine gıdaya üretenlerin ve ona ihtiyaç duyan halkların olması gerektiğine inananlar ve onun için uğraş verenler Avrupa 2.Nyeleni Gıda Egemenliği Forumunu, 42 farklı ülkeden 700 civarında delege ve gözlemciyle Romanya’nın Cluj-Napoca şehrinde 26-30 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirdi. Türkiye’den katılımı Çiftçi-Sendikaları Konfederasyonu (ÇİFTÇİ-SEN) örgütledi.

ÇİFTÇİ-SEN Avrupa 2.Nyeleni Gıda Egemenliği Formu’na gidişi örgütlerken sorunu sadece “Foruma Katılım” olarak görmedi. Türkiye’de de “Gıda Egemenliği Hareketi” yaratılmasının bir ilk adımı olarak ele aldı. Bu amaçla İzmir, İstanbul, Ankara, Diyarbakır başta olmak üzere birçok yerde görüşmeler yaptı, toplantılar düzenledi. “Gıda Egemenliği Hareketi” içinde yer alabilecek kişilerle, kurumlarla görüşmeler yapmaya çalıştı, kurumların delege veya gözlemci olarak katacakları kişileri kendilerinin belirlemesini istedi. Salihli,Alaşehir ve Sarıgöl’de 100 ‘e yakın köyde mini forumlar ve söyleşiler yaparak Alaşehir’de “Üzüm Üreticilerinin Sorunları ve Gıda Egemenliği Formu” yaptı. Sonuçta Türkiye’nin farklı coğrafyalarından gelen üreticilerden, tüketici kooperatiflerinden, tohum derneklerinden, akademisyenlerden, göçerlerden, balıkçılardan, gönüllü çalışanlardan, ve gönüllü tercümanlardan oluşan 36 kişilik bir ekiple ile Nyeleni’ye gidildi.

La Via Campesina adına açılış konuşmalarını yapan 3 konuşmacı örgütten biri Çiftçi-Sen’di. Çiftçi-Sen adına konuşan Genel Sekreter Ali Bülent Erdem, Türkiye’de ki durum ve Ortadoğu’daki savaş nedeniyle mültecilik sorunuyla en fazla karşı karşıya kalan bir ülkeden geldiğini belirterek; çiftçilerin üretmelerine engel olan toprakları, suları kirleten, onları mülteci durumuna düşüren savaşa karşı barışın savunulmasının gerektiğinin altını çizdi.

A.Bülent Erdem; “Madencilik, İnşaat, yol, enerji yatırımları ve tarımın şirketleşmesi toprak gaspına neden olmakta, gerek yasa zoruyla, gerekse satın almalarla köylüler topraklarını kaybetmekte. Bu nedenle de yaşadıkları yerleri terk ederek mülteci olmak zorunda kalmaktadır” dedi.

Dünyanın her yerinde mülteciliğin önemli nedenlerden birinin de siyasal baskılar olduğuna ve demokrasi mücadelesini önemine vurgu yaptı.

“Son olarak mülteciliğin nedenlerinden biri de küresel iklim değişikliği olduğunu” söyleyen Erdem:” iklim değişikliğinin etkileriyle üretemeyen çiftçiler topraklarını terk ederek mülteci olmak zorunda kalmaktadır. Oysa dünyayı soğutacak olan kendi yerel tohumlarıyla, doğaya uyumlu üretim yapan küçük çiftçilerdir.” dedi.

Mültecilik bir sistem sorunudur ve bu forum çözüm önerilerinin ve mültecilerin örgütlenmesinin de tartışılacağı bir Forum olmalıdır” temennisiyle konuşmasını bitirdi.

5 gün boyunca Gıda Egemenliği kapsamında farklı konularda çalışma gurupları oluşturuldu. Formun katılımcıları merak ettikleri ve katkı sunmak istedikleri çalışma gruplarına katılarak düşüncelerini ifade ettiler. 5-6 çalışma gurubu aynı anda farklı yerlerde çalışmalarını sürdürdü. 9 dilde çeviri yapıldı.

Akşamları ise belgesel film gösterimleri ve gösterimlerin sonunda film hakkında söyleşiler yapıldı. Kendi kültürlerini bugün de yaşatan, yerleşik bir yaşama geçmemiş olan Türkiye’nin son göçerlerinden “Sarıkeçililer”in yaşamlarını anlatan belgesel de geniş bir katılımla ve ilgiyle izlendi. Gösterim sonrası Türkiye delegasyonundan “Sarıkeçililer” Göçerlerinin temsilcili Pervin Çoban izleyicilerden gelen soruları yanıtladı.(Bkz: http://www.karasaban.net NYELENİ’de Sarikeçililer Göçerleri: “DOĞANIN SAHİBİ DEĞİLİZ!..”)

Bir başka akşam La Via Campesina’nın kendi grup toplantısında Çiftçi-Sen Genel Başkanı A.Aysu tohum,Türkiye’deki tohumculuk kanunu, GDO’lar ve tohumun patentlenmesine dönük Türkiye’de yürütülen mücadeleler hakkında bir sunum yaptı.

Doğu Avrupa ve Asya ülkelerinin katılımcıları da ortak bir toplantı yaparak bu bölgelerde yaşanan sorunları, bu sorunların ortaklaştırılması ve birlikte mücadele yürütülmesini tartıştılar. Toplantıda Çiftçi-Sen Genel Sekreteri A.Bülent Erdem ve Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu birer konuşma yaptılar.

A.Bülent Erdem özetle:” “Savaş, doğayı, insanları ve canlıları katlediyor, insanları topraklarını, evlerini ve geçimlerini terk etmeye zorluyor. Türkiye ve Avrupa’daki mülteci krizi savaşın bir sonucudur. Bu savaştan emperyalist ülke hükümetlerinin hepsi sorumludur. Hepimiz hükümetlerimize baskı yapmalı savaşın durdurulmasını istemeliyiz. Küresel gıda egemenliği hareketi için barışı savunmak hayati önem taşır, Bütün bu kötü gidişatı durdurmamız gerekmektedir. Biz, gıda egemenliği savunucuları olarak, mültecilerin hakları için mücadele ediyoruz ve onlara ‘ülkelerimize hoş geldiniz’ diyoruz. Mülteciliğe neden olan problemleri bir sistem sorunu olarak görüyoruz ve bu sistemi değiştirmemiz gerektiğine inanıyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. ” dedi.

Adnan Çobanoğlu özetle: “Toprak gaspı sadece Gıda şirketleri tarafından yapılmıyor, enerji, maden ve inşaat şirketleri de toprak gaspı yapıyor. Yatırım yapmak için köylünün elindeki toprağı yasa zoruyla, hükümetlerin aldığı kararlarla gasp ediyorlar. Ancak toprak gaspı bununla da sınırlı değil dolaylı olarak da toprak gaspı yapıyorlar. Enerji ve maden şirketlerinin havada, suda ve toprakta yarattığı kirlilik de dolaylı toprak gaspıdır. Yaratılan kirlilik nedeniyle sadece yatırım yaptıkları tarım toprakları değil o bölgedeki bütün tarım alanları yok ediliyor. Yaratılan kirlilik ve iklim değişikliği nedeniyle tarımsal üretim yapılamaz hale geliyor, toprak çölleşiyor, köylüler topraklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Bu da bir çeşit toprak gaspıdır. Bu nedenle “Gıda Egemenliği” kavramının içeriğini genişletmemiz, sermayenin dayattığı enerji ve maden politikalarına karşı mücadeleyi de bu kavramın içine almamız gerekir. Musul da kükürt fabrikasının bombalanması Türkiye de asit yağmuruna neden oldu. Hükümet 7 büyük kentte bu konuda halkı uyarmak zorunda kaldı. Aslında aynı şey jeotermal elektrik santralleri çalıştığında da geçerli. Kuyular açılırken ağır metaller toprağa ve suya karışarak toprağı öldürmekte. Elektrik santralleri faaliyete geçtiğinde de havaya su buharı ve kükürt dioksit salmakta, iklim krizinin nedenlerinden birisini oluşturmakta. Musul da bombalanan kükürt fabrikasının yarattığı kirliliğin ve zararın benzerini zaman içinde bu jeotermal elektrik santralleri de yaratacak. Yaratılan kirlilik asit yağmurları şeklinde Avrupa ve Asya’ya da taşınacak. Enerji politikalarına karşı çıkamaz, Savaşa “Dur ! ” diyerek Barış’ı örgütleyemezsek Dünya yok olacak.

Köylüler birbirine düşman değil ve ortak problemleri için dünyanın bir çok yerinde bir araya gelebiliyorlar. La Via Campesina dünyanın her yerinden 200 bin köylüyü harekete geçirebiliyor. Köylü enternasyonalizmi ve köylü dayanışması bu sorunların üstesinden gelebilir, Dünyanın yok olmasını engelleyebilir. Bu nedenle enerji politikalarına karşı mücadeleyi ve Savaşa Karşı Barış politikalarını savunmayı da “Gıda Egemenliği”nin içine almalı “Toprak Gaspı” içinde enerji ve maden yatırımlarının da tehlikelerine dikkat çekmeliyiz. Aksi takdirde yarın Dünya’yı yok etmiş oluruz.” dedi.

Türkiye delegasyonu İngilizce dağıttığı bildiride kısaca; “Ortadoğu’da kanlı ve haksız bir savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Ortadoğu’ya demokrasi ve özgürlük götürme safsatasıyla yola çıkan emperyalist ülkeler, insanların çocuk yaşlı demeden katledilmesine, ekolojinin tahrip olmasına sebep oluyor. Özcesi, savaş Ortadoğu ve Türkiye’de büyük bir insanlık dramı ve ekolojik tahribat yaratıyor. Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu savaşı herkes sadece izliyor.” denildikten sonra “Gıda Egemenliği’ni savunan bizlerin buna seyirci kalması düşünülemez. Herkes kendi ülkesinde bu savaşın durması, barışın tesis edilmesi için aktif mücadele sergilemeli, dayanışma göstermelidir. Küresel gıda egemenliği mücadelesi açısından barışa sahip çıkmak bir zorunluluktur. Gıda Egemenliği için 2. Nyeleni Avrupa Sonuç Deklerasyonu’nda savaşın sona ermesi, barışın tesis edilmesi çağrısının yer alması dileğimizdir. “ diyerek Nyeleni ye katılanlara çağrıda bulundu.

Herkesin katıldığı son toplantıda Türkiye delegasyonundan Müfit Çıkrıkçıoğlu, 35 yıldır denizlerde avlanarak yaşamını sürdürdüğünü, endüstriyel balıkçılığın kendilerini iflasa sürüklediğini belirterek, küçük balıkçıların endüstriyel balıkçılar karşısındaki sorunlarını dile getirdi. Çıkrıkçıoğlu “endüstriyel balıkçılık sadece ‘çiftlik balıkçılığı’ değildir. Balık şirketleri büyük teknelerle avlanmakta, denizleri parsellemekte, deniz ekosistemini yok etmektedir. Ve piyasayı da bunlar belirlemektedir. Hükümetler balıkçılık düzenlemelerini yaparken bunlara göre yapmakta, küçük teknelerle avlanan balıkçıları düşünmemekte teşvikleri bu şirketlere vermektedir. Bu tür balıkçılığı da “endüstriyel balıkçılık” olarak ele almak bu şirketlere ve politikalara karşı mücadele etmek gerekir. Biz Türkiye’de sendikalaşarak bu mücadeleyi yürütmek istiyoruz.” diyerek sözlerini bitirdi.

Forumun bir günü saha gezilerine ayrılmıştı ama diğer yandan çalışma guruplarının çalışmaları da sürüyordu. Teknik nedenlerle saha gezilerine herkes katılamadı. Ancak katılım sayısı sınırı dolmadan adını listeye yazdırabilme fırsatı bulanlar bu saha gezilerine katılabildi. Saha gezileri 3 farklı grubun farklı yerlere gitmesi şeklinde gerçekleşti.

Bu gruplardan birisinin ziyareti Alunişu köyündeki agro-ekoloji okulu idi.(Bkz. http://www.karasaban.net Alunişu: Bir agroekoloji okulu deneyi. Abdullah Aysu-Fatih Özden)

2. grubun ziyaret ettiği yer ise 2000 yıldır altın çıkartılmaya çalışılan Rosia Montana bölgesiydi. (Bkz. http://www.karasaban.netAvrupa’nın en büyük altın madenine karşı mücadele Rosia Montana-Neşe Duman-Umut Kocagoz-Kutsi Yaşar)

3.grup ise Rodna Dağları’ndaki Rodnei köyüne dağlardaki koyun ağılı geleneği ve Romanya dağlarındaki biyoçeşitliliği görmeye gitti.

(Türkiye heyetinden bu gruba katılan olmadığından dolayı ayrıntılı bilgi veremiyoruz.)

Bu saha ziyaretlerine katılamayanlar ise Forum bölgesindeki çalıştaylara katılmaya

devam ettiler.)

Şimdi sıra Gıda Egemenliği mücadelesinin yaratılmasında.

Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır

Adnan Çobanoğlu /Ali Bülent Erdem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.