Hafta SonuKitapManşet

‘Doğal ve Ekolojik Yapı Rehberi’ kitabını yazarı Melih Aşanlı’ya sorduk

0

Melih Aşanlı’nın hazırladığı ‘Geleneksel Yapı Teknikleri : Doğal ve Ekolojik Yapı Rehberi‘ kitap ve e kitap olarak Yeni İnsan Yayınevi’nden geçtiğimiz hafta içinde çıktı.

70

Üç sene önce 1. Kazdağları Buluşması ve aynı zamana denk gelen Bayramiç Tohum Takas Şenliği‘nde tanışma fırsatı bulduğum Melih ile fırından yeni çıkmış kitabı üstüne Yeşil Gazete okurları için kısa bir mail röportaj gerçekleştirdik. İstanbul’da doğup büyüyen Melih, şu sıralarda Kaz Dağları’nda, tabiatın kucağında devam ettiriyor hayatını. Kitabının kırsalda yeni bir hayat kurmak isteyenlere de ilham olacağını düşünüyoruz.

***

Yeşil Gazete: Melih, uzun süredir üzerinde çalıştığın kitabın sonunda okurla buluştu. Ama ben önce okurlarımıza seni tanıtarak başlayalım istiyorum. Kimdir Melih Aşanlı, kısaca aktarabilir misin?

Melih Aşanlı: Bu gerçekten de benim için çok zor. El aletleri ile tanışmam çocukluk yıllarıma kadar gidiyor. Sonuçta toprak sahalarda ve inşaatlarda oynayan belkide son çocuklardık. Evin bahçesinde ilk sera kurmaya başlama, domates yetiştirmem ise ortaokul zamanlarında başlıyor. O zamanlar Ankara asfaltının çevresinde bostanlar vardı. Ben de evde bozulanları tamir eden çocuklardandım. 1996’da abimin yanına Ankara’ya gittim. Sonrasında bu git-geller hiç bitmedi. İlk dekor ve kostüm çalışmalarını da Üniversite tiyatro topluluğu olan AFTİT’te gerçekleştirdim. Kısa bir dönem Ekin Tiyatrosu’nda çalıştım. Bekçilik, teknikerlik, dekor kostüm tasarımı derken, yolum Marmara Güzel Sanatlara kadar geldi.

74

Okulda da hep çok yönlüydüm, ilk yıl Mimar Sinan Üniversitesi’nde arkadaşlarımın yanında hocalardan izin alıp bizde olmayan derslere giriyordum. Bizim okulda, heykel bölümünde çalışıyor, resim bölümünde ödev veriyordum. Okulda kapılar açıktır. Yeterki ben öğrenmek istiyorum de. Marmara’nın hiçbir hocası “Hayır” demez. Hatta destek de olurlar.

Okuldaki ilk ustam ve hocam Metin Erkan Kafkas’tı ve ömrümün sonuna kadar da öyle kalacak. Sanat ve tasarımın dışında hayata dair de çok şeyi ondan öğrenmişimdir. İçmimarlık, heykel, seramik derken benim okul çok uzun bir zamanda bitti. Keşke daha da bitmeseydi, gece yarılarına kadar özgürce atölyelerde işler üretip sergiler hazırlıyorduk. Duvar resimleri, rölyefler derken bu işlerin onarımına da başlamıştık. Yıllarca kilise, cami, restorasyon, dekorasyon bir çok şehir dolaştım. Hatta dağcılıktı kampçılıktı derken sanırım 3-5 şehir dışında pek bir şehir bırakmadım.

Okuldan sonra da Hakan Temur Heykel Atölyesi’nde uzun bir dönem Hakan abinin başının etini yedim. Tanıdığım en iyi heykeltıraştır.

Zaman içinde sanat ve mimari dünyası istanbul’da çok değişti. başkalaştı, fazla ticari ve yüzeyselleşti benim için. Tanımlayamadığım bir yola girdi ve artık ait olamadığım tuhaf bir yapıya dönüştü. Bu meyanda okul arkadaşım Kübra ile evlenmiştik. Bir yaz tatili sonrası İstanbul’a döndüğümüzde artık bu şehirde yaşanan şeyin içinde bize yer kalmadığına karar verdik ve işleri bıraktık. Yola çıktık. Planladığımız tasarım ofisini kurduk, bir bebeğimiz oldu. işimiz hayatımız ve hayellerimizin toplamına Harmonia diyeli uzun zaman olmuştu. Şimdi ise ete kemiğe büründü. Personel almadan, istediğimiz kadar ve istediğimiz kişiler ile çalışıyoruz.

Bu kitapta aslında planlarımızın arasında bir tarihte not edilmiş bişşeylerin başkalaşmış son hali diyebilirim.

Y.G: Peki kitap fikri nasıl doğdu?

M.A: İstanbul’dan beri başı şantiye ve benzeri konular ile derde giren arkadaşlarım benden yardım isterlerdi. Bu kırsalda yaşam hareketi hızlanınca daha da arttı. Sanayi, tüketim, hazır malzeme derken, biz ülkedeki ustalarımızı kaybettik. Hala daha ediyoruz. Hatta kapanan atölyeler ile beraber eski aletlerde hurdalığa gidip dökümhanelerde eritiliyor. Hal böyle olunca bir iş yaptırmak için ya usta bulamıyorsunuz, ya da çok büyük paralar veriyorsunuz. Üstelik ne kadar para verirseniz verin bazen talepleriniz karşılanmıyor. Bu şu an çok da farkında olmadığımız büyük bir çıkmaz aslında. Plastikten ve ucuz kansorejen yonga levhalardan vazgeçmek istediğimizde başımız büyük derde girecek.

75

Çevremde o kadar çok sorun yaşayan, malzeme soran ve fikir danışan oldu ki. Ben de anlattıklarımı derlemeye başladım. Önceleri bir blog yazarım diye düşünüyordum, Kübra’nın uzun konuşmaları sayesinde iş bir kitap haline geldi.

Y.G.: Kitabı hazırlama aşamasından da bahsedebilir misin?

M.A.: Çok uzun sürdü. Okuldayken bir kaç çalışmam olmuştu ama bu kitapta gerçekten zorlandım. Yazdığım her bilgiyi defalarca okudum, arkadaşlarıma yolayıp fikir aldım, ders notlarını karıştırdım, çok paranoyak bir üç yıl geçirdim diyebilirim.

Bir kaç defa vazgeçtim ve bıraktım aslında, Her seferinde Kübra beni ikna etti.

72

Çizimler ayrı bir dertti. Tablolar, ölçüler derken gergin ve kararsız zamanlarım çok oldu. Hata yapmaya müsait bir kitap sonuçta. Hem sıkıcı bir anlatımı olmayacak, hem teknik bilgiler olacak, hem de ustalar ile sohbetlere yer vereceksiniz, toparlaması zor oldu.

Kızım Asya’nın doğmasına yakın kendimizi eve kapatıp Asya’yı bekledik. Aslında kitabın bütün toparlamasını orada yaptım. Uzun saatler çalışma fırsatım oldu. Asya’yı beklerden bitti bu kitap diyebilirim.

Y.G: Kitabın hangi kesimlere hitap etmesini amaçlıyorsun?

M.A.: Kitap sadece kırsalda yaşamaya çalışan kişilere hitap etmiyor. Bir usta ile çalışacak olan herkesin bilmesi gereken püf noktalarına yer verdim.

73

Kendi başına çalışmayı sevenler için zaten türünün ilk örneği bir baş ucu kitabı. Sehirdeki hobiciler, ev, garaj yaptıranlar, kırsala yerleşmeyi planlayanlar, hatta öğrenciler, çünkü ben bu bilgileri atölyelerden, ustalardan ve hocalarımdan toparlayıp yıllar içinde deneyimlerim ile harmanladım.

Elbetteki fakülteler içinde faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Y.G: kitap şimdi e kitap formatında da yayında bundan sonraki süreç hakkında düşüncelerin nelerdir?

M.A.: Çok bir şey düşünmedim aslında. Bahar dönemi bizim için buralarda yoğun geçiyor. Bir iki aya kışa hazırlık dönemine gireceğiz. Ağıldı, damdı, bahçeydi derken burada yaşam çok hızlı aslında.

Bu kitap için bir eğitim planlaması yapıyoruz. Bu kitapta yazılan her bir bilginin pratik uygulaması ve atölye çalışması ile pekiştirilmesi gerekiyor. Uzun soluklu eğitimler bütünü karşımızda duruyor aslında.

Ustalıklar ve malzemeler konulu devam niteliğinde ikinci bir kitap çalışmam var. Bu kitabın eğitim ve atölye çalışmaları ile bir bütün olacak diye tahmin ediyorum. Bizde yaşayarak göreceğiz.

Y.G.: Gelelim asıl konumuza. Kitabın hazırlığı aşamasında da seninle görüşmelerimizde hafiften çıtlatmıştım. Yeşil Gazete’ye bu kitap bağlamında haftalık yazılar yazma konusunda ne düşünürsün? 

M.A: Aslında kitap ile alakalı konuları gazetede yazmak yerine sorun yaşayanların problemlerini cözecek bir köşe hazırlamak daha yararlı olur diye düşünüyorum.

Yani soru sorulduğunda cevap vermek daha kolaydır ya. Aklıma böyle bir yöntem geliyor. Ama her hafta konuları bana sen belirlersen mutlulukla bildiklerimi paylaşırım.

Y:G.: Bize zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. Yeşil Gazete’ya yazı konusunda sürekli irtibat halinde olacağız zaten. Kitap için de çok teşekkür ederim. Çok büyük bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorum ‘Geleneksel Yapı Teknikleri : Doğal ve Ekolojik Yapı Rehberi’ kitabının.

M.A.: Ben de bana Yeşil Gazete’de kitaba dair düşüncelerimi paylaşma imkanı sağladığın için teşekkür ederim.

***

Yeni İnsan Yayınevi’nin, kitabın okurla buluşmasını muştulayan paylaşımı ile nihayetlendirelim istiyorum röportajı.

Melih Aşanlı’nın hazırladığı Geleneksel Yapı Teknikleri : Doğal ve Ekolojik Yapı Rehberi kitap ve e kitap olarak çıktı.

78

Kendi evini inşa etmek, büyülü ve çekici bir çağrı

Peki gerçekten mümkün mü? Çok yakın bir tarihe kadar, hepimiz yaşayacağımız evi kendi ellerimizle ve köy imecesi ile yapıyorduk; Çölde, kutuplarda, dağ başları, nehir kenarlarında ya da çok uzak adalarda. Bütün insanlığın coğrafyalarına özel tasarımları ve nesilden nesile aktardıkları bir bilgelikleri vardı. Taş seçimiden, ağaçların kesileceği mevsim hatta ay döngüsüne kadar, şimdi bakıldığında insanı hayrete düşüren bir teknik ve tasarımla. Üstelik bu yapılar binlerce yıla meydan okuyor. Betonun altmış yıllık ömrü, bunları sadece güldürüyor.

İster kendi elleriniz ve belirli bir dayanışma ağı içinde evinizi yapmaya karar verdiniz, isterseniz bir usta ile anlaşıp işe koyuldunuz. Gözünüz kör, kulağınız sağır ve elleriniz bağlı olmasın. Artık kendi evini, seçtiği malzemeden, iç tasarıma kadar profesyonellerin insafına bırakmaya razı olmayan bir bakış açısı egemen oluyor. Bunun Türkiye’deki örnekleri azımsanmayacak kadar arttı. Hem de ortaya çıkan yapılar, parmak ısırtıyor. Malzeme ile iklim arasındaki denge, araziye oturuş, deneysel çalışmalara verilen değer ve en önemlisi insanı içinde iyi hissettiren evler, hepsi mümkün.

Melih Aşanlı geleneksel sanatlar bilgilerinin üzerine, uzun yıllar çalıştığı restorasyon ve heykel tekniklerini de ekleyerek, kendisi gibi kırsala yerleşen veya yerleşmeye niyetli gönüllüler için muhteşem bir rehber kitap hazırladı. Arazi, toprak ve arazinin neresine evinizi oturtacağınızdan başlayarak, malzemeleri sınıflandırarak, temelden çatıya kadar evinizi inşa etmenizi yahut ustaları yönlendirmenizi sağlayacak kitabıyla hayranlık uyandırıyor. Melih Aşanlı belki de anlatmak istediklerinin özünü şöyle özetliyor;

“Suyun, toprağın, taşın, ağacın doğasını idrak etmek, algılamak en gerekli ilkeler. Malzemelere hükmetmeye çalışmadan da, sadece uyum sağlayarak ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz aslında eski olan güncel bir önerme ile ne isterseniz yapmakta özgürsünüz.”

Aslında bütün mesele de özgür olmak değil mi ?

Bilgi için tklynz

Kitap olarak satın almak için tklynz

E kitap olarak satın almak için tklynz 

Yeni İnsan Yayınevi

 

Röportaj: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.