Köşe Yazıları

Ülke yanarken vezir derdine düşmek

0

Severler… Sevdikleri için Osmanlı tarihinden başlayalım. 1876 Anayasası 29 yıl askıda bırakıldıktan sonra 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilir. İkinci Meşrutiyet, 1920 yılında Vahdettin tarafından Meclis tasfiye edilinceye kadar yürürlükte kalır. Peki nedir en basit olarak İkinci Meşrutiyet? Padişahın yetkilerinin sembolik düzeye indirildiği, bir takım değişikliklerle bu toprakların ilk defa parlamenter sistemi yaşadığı bir dönemdir. Parlamentonun güçlendiği ve halkın iradesinin siyasi hayata yansıtılmaya çalışıldığı bir dönemdir. Döndük dolaştık, 1908’den 108 yıl sonra Anayasa’yı askıya alanların kahraman olduğu, “Padişahın” yetkilerinin olabildiğince arttırılmaya çalışıldığı ve parlamenter sistemin sembolikleştirilmeye çalışıldığı bir döneme geldik.

davutoglu-erdogan-binali-2108 yıl önce aştığımız bir noktaya geri döndük dönmesine de, bu kadar lüksümüz var mı? Ülke yanarken, hatta Dünya yanarken Türkiye şu anda bir sarayiçi iktidar mücadelesinden başka bir şey konuşamıyor; her konu mutlaka ve mutlaka bu iktidar mücadelesinin bir aracına dönüştürülüyor. 80 milyon kişinin kaderi, bu yönetememe fakat iktidar mücadelesinin gölgesinde idare etme haline teslim edilebilir mi?

Örneğin Kilis’i ele alalım. Ülkenin bir kentine İslam Devleti’nin kaç tane füze attığı belli değil. Ölümler oluyor, yaralananların sayısı bile tutulmuyor belki. Haber değeri gitgide düşüyor. Eskiden bir füze düştüğünde son dakika olarak giren haber kanalları artık günlük olarak liste vermekle yetiniyorlar. Peki böyle bir sorun ortada duruyor ve büyüyorken ülkenin iyiliğini düşündüğünü söyleyen insanların tek gündeminin koltuk kavgası olması normal mi? Suriye konusunda öngörülen tüm politikaların dibe vurduğu bir ortamda, yıllardır sürdürülen bu politikaların tüm sorumluluğu koltuğun sahibinin değişimiyle geride bırakılabilir mi? Milyonlarca yurtsuz Suriyeli, binlerce hayatını kaybeden insan…

Kilis’i değil de Türkiye’nin kentlerini ele alalım. “Başbakan, Cumhurbaşkanı’na tam mı itaat etmeli, yoksa biraz itaat etmese de olur mu?” diye konuşulurken ve bu konuşmaya “Ne demek Başbakan’ın hükümetin başı gibi davranması! Ne demek Başbakan’ın AKP’nin aldığı en yüksek oyu almış biriymiş gibi davranması!” denirken Türkiye’nin belli başlı kentlerinde insanlar hala sokağa çıkmaya korkuyor, sosyal hayat bu korku yüzünden zayıflamış durumda. Kısaca can güvenliğinden tedirgin… Kimsenin umurunda mı? Değil! Çünkü ülkeyi yönetmesi gerekenlerin çok daha farklı gündemleri var.

Ülkenin Doğu ve Güney Doğu’sunda yaşananların kaç gündür devam ettiğini bilen var mı? Hangi ilçede kaç gündür sokağa çıkma yasağı olduğunu takip edebilen var mı? Kaç kişinin hayatını kaybettiğini bilen var mı? Yok! Ölüm haberleri, yıkım haberleri de füzeler gibi rutinleşti. Haberler açılıyor. Şu kadar kişi Doğu’da öldü, bu kadar füze Kilis’e atıldı. Şu kentte canlı bomba korkusu sebebiyle ekonomi durdu! Başka bir haber var mı? Peki, bu haberlere yönelik olarak bir çözüm önerisi duyan var mı? Ülke yanarken, bu ateşin sorumlularının tek gündemi kendi iç politikaları.

“Cumhurbaşkanı AKP’nin başına kimi atayacak?” 1908’de konuşulsa kabul edilmeyecek olan bu soru, 2016’da gayet normalmiş gibi sorulabiliyor. Özgürlükçü yeni Anayasa yapmaya çalışanlar daha az özgürlükçü buldıkları eskisine uymuyorlar! Madem akla nasıl estiyse öyle davranılacak, ne gerek var yeni Anayasa çalışmalarına? Birbirinin üzerine uçan milletvekillerine de yazık! “AKP’nin başına da ben geçiyorum! Uğraşamam öyle başkasıyla!” dese bugün Cumhurbaşkanı, bunu durdurabilecek bir güç var mı? Daha kendi içerisinden çıkardığı kişilerle en ufak bir anlaşmazlıkta onları “ocak dışı” bırakan bir odağın, yapacağı yeni anayasada “denetim”, “güçler ayrılığı” vb. kavramların bulunmasını bekleyen var mı? Bu kadar ölümcül ve öldüren sorunun içerisinde Başbakan Ahmet Davutoğlu olsa ne olur? Binali Yıldırım olsa ne olur? Sahi aralarındaki farkı bilen var mı?

Bunlar ülke içerisinde şu an “alev alev” olan alanlar. Çağdaş Dünya’nın ne konuştuğuna gelmek mümkün dahi değil. Mutlaka bu ülkenin ekonomi ile ilgilenen bakanları vardır. Yukarıdan gelen faiz indirimi taleplerini ertelemek ya da yerine getirmek dışında da bir şeyler yapıyorlardır. Mesela çıksınlar ve Gümrük Birliği ile bağlı olduğumuz AB’nin, ABD ile imzalayacak olduğu Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması’nın Türkiye’nin ekonomisine nasıl bir ek yük getireceğini açıklasınlar. Daha sonra da bu anlaşmaya yönelik olarak neden tek kelime edilmediğini, böyle bir gündemin Türkiye için çok mu hayal edilemez olduğu üzerine konuşalım. Bakın TTIP ile yakından ilgilenenler aslında AKP’li kafaların anlayabileceği dilden anlatabiliyor olayı. Hem de çok kısaca: TTIP yürürlüğe girdiği andan itibaren Türkiye, AB’nin de dâhil olduğu bir tek taraflı anlaşma ile ABD’ye kapitülasyonlar veriyor. Daha da basitleştirirsek ABD’ye AB verdiği için biz de vermiş sayılıyoruz bu ayrıcalıkları. Tek kelime edilmeyecek mi? İç hukukunu da buna göre düzenlemek zorunda kalacağız. Vezir kim olursa olsun! Bunu konuşmama lüksümüz var mı? TV’ler tartışıyor, “AKP’nin yeni lideri kim olacak?” diye. Pardon ama ne lideri? Eski lideri kimdi ki AKP’nin? Bu ülkenin tüm sorunlarını bir kenara bırakıp, kendi ikbal mücadelelerini ülkeye ana gündem olarak dayatan insanlar mı lider olacak? 15 ay sonra bir MKYK’de ipi çekilecek kişiler mi lider olacak?

Aslında durum çok basit… Yönetilemez hale gelmiş bir ülke, uluslararası alanda dalga konusu olan fakat yakılmasına katkı verdiği Suriye ateşinin sıcaklığı AB’yi daha fazla rahatsız etmesin diye “tampon” oldukça değeri verilen, ederi ödenen bir ülke. Hiçbir sorununu halletmeyen, halletmek bir yana sürekli daha da kötüye giden bir ülke. İslam Devleti diye bir şey vardı 2014 Mayıs’ında da ya da bazı ülkelerde bombalı araçlar görüyorduk. Ne oldu? İslam Devleti Türkiye’yi bombalıyor, bombalı araçlar aramızda geziniyor. Bunlardan kelimenin tüm anlamlarıyla sorumlu olanlar ne yapıyorlar? Saray entrikalarıyla vezir asmaca oynuyorlar!

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli

You may also like

Comments

Comments are closed.