Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi 2 Nisan 2016’da 2. Olağan Kongre/Konferans’ını topluyor. Şimdiye kadar adaylıklarını açıklayan üç eş sözcü adayına Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ni, Dünya’yı ve Türkiye’yi sorduk.
Naci Sönmez
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin kuruluşundan bu yana geçirdiği 3 yıl hakkında neler söylemek istersiniz?
İlk konferans sonrası çoğulculuğa olabildikçe yaklaşan bir PM ve MYK oluşturuldu. Ancak ülke gündeminin hızla seçimlere taşınması partinin tüm renkleri ile örgütlenmesinin önüne geçti. Bu aşamada hızla alınması gereken kararlar ve atılması gereken adımlar konusunda farklı yaklaşımlar, uzun uzun tartışılma fırsatı bulamadı. Gündem hızla akıyordu.
Bu ve benzeri birçok nedenle geçen üç yıla rağmen kuruluş sürecimizi tamamlamış bir parti olduğumuzu söylemek çok da doğru olmayacaktır. Ama gelinen noktada üyelerimizin birlikte kalma, bir arada durma ve birlikte iş yapma iradesi ve isteğinin devamı da gözardı edilmemelidir.
Parti, yeni kurulmuş olmasına, bu süreçte ülke gündemi doğallığında ağırlıkla seçim endeksli çalışmasına rağmen, hala ilgi odağı olmayı becermiştir.
2. Olağan Konferans sonrasında nasıl bir Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi hayal ediyorsunuz?
Bu konferansla beraber, kuruluştaki o heyecanı tekrar yakalayacağımıza inanıyorum. Yerellere dayanan, daha güçlü, daha örgütlü, daha görünür, tüm mekanizmaları ile şeffaf ve katılımcı ve kendi sözünü söyleyen bir parti hayal etmiyorum; istiyorum.
Dünya’nın içinde bulunduğu hali göz önüne aldığınızda Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin fikriyatının bu krizlere vereceği yanıtların nasıl olması gerektiğiniz düşünürsünüz?
Partinin programatik metni, küresel bazdaki krizler ve çözüm önerileri üzerine umut vaad eden bir fikriyatın girişi olarak sayılabilir. 4 Adalet altında, bu konunun iyi formülize edildiğini düşünüyorum. İş sorunları tanımlamakla bitmiyor elbette. Çözüm önerilerimiz; antikapitalist düzlemde, emekten, bilimden ve doğadan yana olmalıdır.
Örneklemek gerekirse; enerji sorunu ne kadar büyük tarif edilirse edilsin, biz yerinde, yerel ve küçük diye tarif edilecek, doğaya uyumlu çözüm yöntemleri sunmalıyız.
Türkiye’nin içinden geçtiği günler ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Ne düşünür ki insan, savaş varken. İnadına barış, barış hemen şimdi demekten başka ne denir? Barış hücrede, tecritteyken ne denir? İnsanlar öldürülüyor, kentler yıkılıyorken….
Bir ortaçağ karanlığına bulandı ülke. Akademisyenler, gazeteciler cezaevlerinde… Attığımız tweet özgürlüğümüzü sonlandırabilir, Facebook’tan paylaştığımız herhangi birşey memuriyetimizi sonlandırmaya neden olabilir… Çantamızdaki bir davetiye sınırdışı edilmemize gerekçe olabilir.
Yasakçı bir zihniyetle yönetiliyoruz. Demokratik yollarla edindiğimiz kazanımları “yok bu olmadı, begenmedim; baştan” diyerek yok sayan, yargı kararları için “kabul etmiyorum; saygı da duymuyorum” diyebilecek cürette bir yönetim…
80 darbesinde çocuktum. Ama bu dönemde faşizmin ne olduğunu gördüm.
Eklemek istedikleriniz?
Herkesi büyük konferansa ve konferans sonrasında partinin gücüne güç katmaya davet ediyorum. Bu dönem, yeşerdiğimiz, filizlendiğimiz bir dönem olsun.
Röportajlar: Koray Doğan Urbarlı
Comments