Köşe Yazıları

Bodrum, insanlık ve ötesi… ‪#‎KıyıyaVuranİnsanlık‬ – M. İrem Afşin

0

Kobane’li Aylan Kurdi 3 yaşında. 13 yaşındaki oğlum Nazım Özgün’le Bodrum’da tekne turlarımız sırasında en sevdiğimiz sakin koylardan birinde, Aspat koyunda kumsalda yatıyor… Aspat’ın çok güzel turkuaz rengi suları yüzüne, başına çarpıyor… Uzaktan bakınca sanki yanağını kumlara dayamış da denizin sesini dinliyor gibi gelse de Aylan boğuldu. Ölüm şekli olarak en acı verenlerden biri olduğu söylenen boğulmanın ne demek olduğunu 3 yaşında öğrendi ve öte yana geçti… 5 yaşındaki kardeşi Ghalep ve annesi de boğularak ölen göçmenler arasında. Geride kalan baba Abdullah ‘ellerimin arasından kayıp gittiler’ demiş, bu ne çeşit bir acıdır, nasıl dayanılır anlamam mümkün değil…

Sosyal mecrada ceset fotografı, hele de çocuk bedeni paylaşmayan, hatta paylaşılmasına da karşı olan ben, o sabah Twitter’da aniden Aylan’la karşılaşınca…’Herkes görsün’ dedim kendi kendime, sonradan linç edilmek de  umurumda olmadı, kafamda hep aynı soru vardı: Aylan Bodrum’dayken gördüğümüz çocuklardan hangi biriydi acaba?

11

Fotoğraf: Nilüfer Demir / DHA

Bodrum’da yaşadığımız uzun süre boyunca merkezdeki garajda, her türlü plajda veya ıssız koyda, restoranların kıyı köşelerinde, küçük parklarda, sokaklarda, limanda kısaca her yerde onlar vardı. Çoğu küçük yaşta çocuk, kadın, yaşlılar, erkek sayısı daha az gençler… Evlerini, işlerini, okullarını, memleketlerini bırakıp savaştan canını kurtarmak için kaçan, hiç tanımadıkları bir ülkeye sığınan binlerce insan…

Garajda minibüs beklerken kahyaların kenara itiştirdiği kadına su almamla başlayan, Nazım Özgün’ün deyimiyle ‘bizim Suriyeliler’ hikayelerimiz, yemek yediğimiz yerlerde masamızın önünde durup yutkunan bebelere yemek almak istediğimde beni tersleyen esnafla, plajda Nazım’ın mısırının yarısını kumun içinde burnundaki sümükleri silerek yalanan kardeşe vermesiyle devam etti. Bir kaç dükkanla ‘o sattığınız şey can yeleği değil, farkında mısınız?’ kavgası yaptığım bir gün esnafın birinin ‘Abla ölseler ne olacak ki, üçü beşi ölüyor, sürü halinde arkadan geliyorlar’ demesini hiç unutmam ki?

Bir kaç plajda ‘ ayy çok pisler, kokuyorlar, havası bozuldu buranın gidelim’ diyebilecek kadar vicdanını köreltmiş Türk tipi tatilciler, bir diğer koyda çocukların birlikte oynamasına bile tabii ki karşıydı. Nitekim oturduğumuz kumsaldan bir yan koya kadar kıyıdan büyükler tarafından kovalanan(!) çocukların arkasından gittiğimizde, ıssız yan koyda ağaçlara gerilmiş kıyafetlerin gölgesinde oturan yüzlerce göçmen ile karşılaşmak mümkündü. Bir arkadaşımla gittiğimiz Aktur’un yan plajı ise, açık kamp görüntüsündeydi: Her yaştan yüzlerce insan vardı 40 derece sıcakta, açlık, parasızlık ve vatansızlık dünyanın en net resmiydi…

Her gün sabah akşam alenen basit şişme botlara doluşup karşı kıyıya ulaşmaya çalışan ve her seferinde eyvah dedirten o insanlarla karşılaştıkça Nazım Özgün hep aynı soruyu sordu, ben de hep cevap veremedim: ‘Savaştan kaçıyorlar ama burada da açlar, kalacak yerleri yemekleri yok. Ne olacak bu insanlara?’

Plajda mısırını, lokantada yemeğini paylaşmakla aslında o insanlara gerçekten yardım edemeyeceğimizin farkındaydı. Kışın da Şişli’de sokaktaki Suriyelilere kıyafet götürdüğümüzde benzer sorular sormuştu: ‘Peki kar yağınca ne olacak bu insanlara?’

Öte yandan Bodrumlular arasında aralarında çok şükür arkadaşlarım da olan gruplar, kıyafetten yiyeceğe yapabildikleri yardımları Suriyelilere iletirken, nasıl eleştiriler hatta engellemeler ile karşılaşıyorlar, tabii ki anlamam mümkün değil. Müslümandık sözde biz, değil mi?

Aylan’ın fotografını gördüğümde, dönerinden bir ısırık aldıktan sonra bacaklarıma sarılan o küçük kara böcük çocuk geldi aklıma. Acaba ne olmuştu, neredeydi, hala yaşıyor muydu? Ya bana çekinerek gözlerini kaçırarak ya elini sıkmazsam endişesiyle elini hafif uzaktan havaya kaldıran annesi? Aynı dili konuşmasalar bile iki anne sadece gözleriyle anlaşabilir, hiç denediniz mi?

Aylan ve kardeşi Ghalep, kıyılarımızda veya Akdeniz’de aylardır boğulan göçmen çocuklardan sadece ikisi. Bu gidişle son da olmayacaklar. Sahte can yelekleri, 10 euroya satılan kolluklar, 10 kişilik bota 20 kişi binmeler, kişi başı 2.500-3.000 eurolara kadar çıkan ‘kaçma bedelleri’, o da şanslıysanız ve bot devrilip boğulmazsanız…

İşte bu yüzden fotograflar ortaya çıktığı andan itibaren, ‘etik değil’ ile başlayıp ‘içim kaldırmıyor çok üzülüyorum’la devam eden, en fenası da ceset fotografı paylaşanı psikopat ilan eden zihniyetle uğraşmayı bıraktım bir süre sonra… Tam tersini düşünüyorum şimdi: Evet, görmeli, bakmalı, anlamalı ve çok rahatsız olmalıyız. Çok rahatsız olduğumuz için de bir şeyler yapmalıyız. Biz normal hayatımıza sıradan aptal acılarla devam ederken, plajda oğlumla denizde gülerken utanmamı sağlayan his neyse, bütün dünyanın hissettiği de o olsun istedim.

Tabii ki bir yandan bir çocuk cesedi üzerinden ajitasyon yaparken, sokakta gördüğü Suriyeli aman ona dokunmasın diye yan yan yürüyenler ayrı. Bodrum plajlarında, sokaklarında konuşulanları yazınca, ‘Bodrumlu Beyaz Türkler ne yapsın ki, tatile gelmişler, ben de olsam aynı plajda durmak istemem’ yorumları bile geldi.
Siz ne ara bu kadar vicdansız oldunuz?

İnsanlığımızın bittiği nokta bu işte. Vicdansızlığımızın, bencilliğimizin, kötülüğümüzün bir sınırı yok artık. Ne o plajdaki vaktimden vazgeçerim, ne de Nazım Özgün’ün elindeki yarım mısıra korkarak elini uzatan çocuğu bir çırpıda kucağıma almaktan çekinirim…

Hep aynı korkuyla sarsılırken kayıtsız kalmam, aksini yapmam mümkün değil: Var mı artık, bir gün o botlardan birinde bizlerin de olmayacağının garantisi?

Aylan Kurdi’nin halası Kanada’da yaşıyor. Aile de Kanada’ya mülteci olarak gitmek istemiş, ancak geri çevrilmişler. Şimdi Aylan, kardeşi Ghalep ve anneleri boğulduktan sonra Kanada hükümetinin aklı başına gelmiş, babaya davet yollamışlar, isterseniz sığınmacı olabilirsiniz diye… Kanada’nın çok geç gelen teklifini reddeden baba Abdullah, eşini ve iki çocuğunu Kobane’ye geri götürüp orada defnedeceğini ve Kobane’de kalacağını açıkladı.

Dünyadaki büyük trajedi ve katliamlarda bazen tek bir kare fotograf onlarca siyasi girişimden etkili olmuştur. Bizim toplumun vicdanı artık nasır bağladığı için ‘ceset fotografları kanıksandı, normal karşılanıyor, bir etkisi olmuyor’ demek yerine, bir de bu açıdan düşünsek? Belki bir sonraki Aylan’la Ghalep’i kurtarmak mümkün olur?

Kıyıya vuran çocuklar değildi sadece, dünyanın insanlığı işte böyle kıyıya vurdu. Aylan’ın cansız küçük bedenini kucaklayan jandarmanın yüzüne bir bakın… Boğazınıza bir düğüm takılıyorsa ve içinizden ‘ben ne yapsam?’ çığlığı geçiyorsa, demek ki hala insansınız.

Beni, hala inatla insan kalabilen bizlerin neler yapacağı ilgilendiriyor bundan sonra, goygoycu duyarcılar lütfen yan koya…

#‎SavaşaHayır #BarışHemenŞimdi

10...

 

 

M. İrem Afşin

You may also like

Comments

Comments are closed.