Dış Köşe

Nasıl barışacağız hiç düşündünüz mü? – Şebnem Korur Fincancı

0

Nasıl barışacağız? Bunca ölüme, kana, katliama göz yumarak, nasıl barışacağız gerçekten? Hiç düşündünüz mü?

Silopi’den fotoğraflara uyandık bu sabah. Evin duvarları kana boyanmış, delik deşik kurşunlarla. Üç genç insanı katletmişler. Ramallah’da, Nablus’da gidip muayene ettiğimiz işkence gören Filistinlilerin evleri geliyor gözümün önüne. Evlerinin duvarları delik deşik, kurşun izleriyle yaralı evler, işkenceyle yaralı bedenler. O evleri gördükçe 90’lı yıllarda gittiğimiz Kürt illeri, oralarda terk edilmiş evler, evlerde kurşun izleri, hala çocuklarını arayan analar, yaralarını bir türlü saramadığımız insanlarımız düşmüştü aklıma. Şimdi, yeniden katliamlara uyanıyoruz her sabah. Gözaltılarla, işkencelerle geçiyor günler. İHD 39 günde 47 sivilin katledildiğini söylüyor. Bu 39 günün bilançosunda 2544 gözaltı var. İşkenceler yeniden. Bir kadının çırılçıplak bedeni saplanıyor gözlerimize.

Son üç günde 4 çocuk öldürüldü Kürt illerinde. Yedi yaşında bir çocuğu kafasından vuran keskin nişancıları var bu devletin. Nöbetten çıkıp evine giderken katlediyorlar bir hemşireyi de. Onu almaya giden ambulans görevlilerine ateş açıyorlar peş peşe. Bir halkın etten duvar örmesine tanıklık ediyoruz sonra. Ambulansa bindirebilsinler hemşireyi, ambulans yola çıkabilsin diye.
Nasıl barışacağız? Hiç düşündünüz mü? Keskin nişancılar evlerinin damında gezerken, evlerinin duvarlarını delik deşik ederken Kürt halkıyla barışabileceğinizi düşünüyor musunuz sahiden? Çocukları, gençleri katledilirken, insanların üzerine yağdırılan bombaları görmeden havai fişeklerle yılbaşı kutlarken, bir işkence ve tecavüz zanlısı rütbe alıp bölgede görevlendirilirken, çocuklarının kemikleri için her Cumartesi inatla oturan anaların önünden görmeden geçerken, geçmişin gölgesi derin bir karanlıkla orta yerde dururken barışabilir misiniz?

Barışı imkânsız kılan; bu devletin keskin nişancılarından çok sizin sessizliğiniz. Ölümleri yarıştırma biçiminiz. Yedi yaşındaki Baran’ın duvar altında kalarak öldüğüne inanma kararlılığınız. Hayır, Baran duvarın altında kalmadı, bir kulağından giren kurşun diğer kulağından çıktı. Bu sözlerim de sizin bir kulağınızdan girip, diğerinden çıkmasın o zaman. Bir daha düşünün. Siz sessiz kaldıkça daha çok çocuk ölecek bu topraklarda. Daha çok genç. Barış her gün biraz daha uzaklaşacak.
Mesela, Musa Çitil’in terfi etmesine, Diyarbakır’a atanmasına bizim sesimiz çıkmalı ki barış olsun bu topraklarda. Yoksa Nazım Hikmet’in dediği gibi:

Akrep gibisin kardeşim, /korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. /Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin. /Midye gibisin kardeşim, /midye gibi kapalı, rahat. /Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. /Bir değil, /beş değil, /yüz milyonlarlasın maalesef. /Koyun gibisin kardeşim, /gocuklu celep kaldırınca sopasını/sürüye katılıverirsin hemen/ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye./Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, /hani şu derya içre olup /deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. /Ve bu dünyada, bu zulüm /senin sayende. /Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer/ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak /kabahat senin, /- demeğe de dilim varmıyor ama- /kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

Şebnem Korur Fincancı – Evrensel.net

 

 

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.