Köşe Yazıları

İstanbul Politikalar Merkezi’ndeki “Çernobil ve Sağlık” paneli izlenimleri – Ayşe Ceren Sarı

0

Çernobil nükleer felaketinin 29. yıldönümü yaklaşırken 14 Nisan’da Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin temel atma töreni gerçekleşti. Aynı tarihte #Çernobil Aksiyon Haftası kapsamında, Avrupa Çernobil Ağı’ndan Dünya Çernobil Ağı’na evrilen grubun bir parçası olarak Yeşil Düşünce Derneği (YDD) ve Nükleersiz.org’un katkılarıyla, İstanbul Politikalar Merkezi’nde Çernobil ve Sağlık Paneli vardı.

Paneldeki ilk konuşmacı Türkiye’ye ilk defa geçen sene yine Yeşil Düşünce&Nükleersiz.org davetiyle gelen “Fukuşima Tanığı” adıyla tanıdığımız Toshiya Morita’ydı.

30

Morita’nın sunumunun odağında radyasyon salımı ve radyasyona maruziyet bulunuyordu. Morita ayrıca Fukuşima’daki nükleer felaket sonrası sağlık durumu ve artan kanser oranları hakkında bilgi verdi ve her Cuma günü Japonya genelindeki 250 noktada, ülkedeki tüm elektrik şirketlerinin önünde eylem yapıldığını belirtti.

Morita’nın sunumunda yer verdiği  verilere bakacak olursak:

– Dünya genelinde sakıncasız radyasyon doz oranı – burada katlanılabilirlik kıstası  göz önünde tutuluyor- 0,114 µ Sv/saat. Bu oran

  • Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonuna göre 10 bin kişin in 5’inin kanser sebebiyle ölümüne neden oluyor.
  • John William Gofman’a göre 10 bin kişiden 40’ının kanser sebebiyle ölümü gerçekleşiyor.
  • Ukrayna hükümeti tarafından açıklanan bilgilere göre ise sadece kanser değil kalp hastalığı gibi diğer hastalıkların oluşumuna da neden oluyor.

Yani risk  derecesi belirtilenden çok daha  yüksek.

– Bölgede Fukuşima Nükleer Felaketi’ne bağlı radyoaktivite bu dozun oldukça üstünde. Fukuşima’da çocuklar okula giderken çekilen bir fotoğrafta 0,81μ Sv/saat radyasyonun tespit edildiği görülüyor. Bu, sakıncasız doz oranının 7 katı yüksekliğinde.

Yüksek radyoaktivite dozunun bölgedeki sağlığa olan etkilerine baktığımızda şunları görüyoruz:

  • Fukuşima bölgesinde şimdiye kadar nükleer felaketle bağlantılı 1.800 ölüm tespit edilmiş.
  • Çocuklardaki tiroit kanseri vakalarında ise büyük bir artış var. Araştırmalarda yaklaşık 385.000 çocukta 118 tiroit kanseri vakası tespit edilmiş. Oysa felaketten önce bu vakaya 0-14 yaş arası 100 bin çocukta 1 kişiden az, 15-19 yaş aralığındaki 1 milyon kişiden ise 5 kişide rastlanıyormuş. Fukuşima’da yapılan araştırmanın %9’u 14 yaş altı için yapılmış ve 1 milyon çocukta 306 çocukta tiroit kanseri çıkmış.
  • Kalp hastalıkları ve ani ölümlerde artış tespit edilmiş. Nükleer felaket öncesi 2010 yılına ait kayıtlarda kalp yetmezliğinin 143 kişide, felaketin gerçekleştiği 2011 yılında 199 kişide, 2012 yılında ise ilk 6 ay içinde 184 kişide görüldüğü, yani nükleer felaketten beri kalp yetmezliğinin 2,57 kat arttığı anlaşılmış.
  • Başka bir araştırmada Ibaraki Eyaleti Toride şehrinde kalp ritminde anomali vakalarında artış görülmüş. Toride şehrinin ilk ve ortaokul 1.sınıf öğrencilerinde çekilen elektrokardiografi ile kalp ritm bozukluğu tespit edilmiş. 2012 yılında ilk tarama 1.655 kişide, hassas tarama ise 73 kişide yapılmış. Oysa 2011 yılında yapılan hassas tarama sayısı 28. Yani kalp ritminde anomali vakaları nükleer felaketle beraber 2,6 kat artmış.
  • 2010 yılında kalp rahatsızlıklarında ölüm riskli vaka sayısı 9 iken, 2011 yılında bu sayı 21, 2012’de ise 24 olmuş.

Paneldeki ikinci sözü Türk Tabipleri Birliği adına Karadeniz’deki kanser vakalarına dair özel bir çalışmaya imza atan, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi  Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda görev yapan Prof. Kayıhan Pala aldı. 

Pala’nın sunumunda yer verdiği çarpıcı noktalar ve araştırmanın verilerine bakacak olursak:

– 26 Nisan 1986’da gerçekleşen Çernobil felaketi Mayıs başında tüm Doğu Karadeniz şeridini etkisi altına aldıktan ve radyasyondan çay ve fındığın etkilenmesinden sonra  hafızalarımıza kazınan, kamera karşısında ‘içiniz rahat olsun’ diye çay içen nükleer facia döneminin Sanayi ve Teknoloji Bakanı ANAP’lı Cahit Aral’ın, Çernobi kazasından tam 6,5 yıl sonra, 17 Aralık 1992’de, gazetelere “İnanılmaz İtiraf” olarak geçen açıklaması:

“Ama artık çok geç kalınmıştı. Halbuki olaydan yarım saat sonra alarm verilip tedbirler alınması gerekirdi. Türk halkı için çok üzgünüm. Radyasyonla ilgili herkesin Türk halkına özür borcu vardır…”

– Çernobil felaketi sonrası yayınlanan araştırma ve yayın sansürü:

Türkiye büyük Millet Meclisi araştırma Komisyonu Raporu: Dönemin YÖK  Başkanlığı tüm üniversite rektörlerine gönderdiği 28.08.1985 gün ve APK.08/25-8372 No.lu yazısı  ile, T. Radyasyon Komitesinin, Türkiye’de radyasyon ölçümleri, sonuçları ve etkileriyle ilgili olarak Komitenin bilgisi ve izi dışında herhangi bir yayın yapılmasını istemediğini belirterek gereğinin yapılmasını istemiştir. 

– Karadeniz  Bölgesi’nde, 1987-1992 yılları arasında lösemi, tiroid kanseri ve nöral tüp defekti görülme sıklıklarında artış gözlemlenmiş.

– Hopa’da kanser görülme sıklığı üzerine tanı konmuş olgular ve ölümler üzerinden yapılan bir değerlendirmenin sonuçlarına baktığımızda:

  • Araştırmada toplam 1939 evde 7.831 kişi hakkında bilgiye ulaşıldığını,
  • Tanısı doğrulanmış 49, tanıları doğrulanmamış 27 kanser olgusuyla karşılaşıldığını,
  • Araştırmanın son bir yılı söz konusu olduğunda (1 Ekim 2004- 30 Eylül 2005) 11 kişiye yeni kanser tanısı konulduğunu,
  • Buna göre yıllık standardize insidans hızının Hopa’da erkeklerde yüz binde 149,5, kadınlarda yüz binde 117,5 olduğunu görüyoruz. Standardize insidans hızı Türkiye genelinde erkeklerde yüz binde 48,3, kadınlarda ise yüz binde 30,3.

Bu çalışma sonucunda, Hopa’da kanser görülme sıklığı ile kanser nedeniyle ölümlerin Türkiye’nin diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi olasılığının araştırılmaya değer bir durum olduğu ve veri meselesinin ne derecede önemli olduğu ortaya çıkıyor.

– Bu noktada Nükleer Santral Karşıtı Bilim İnsanları Bildirisi (2007)’ne de yer vermekte fayda var: 

“…Nükleer santral kazaları ve atıkları kaynaklı radyasyon, gözlemlenemez olduğu için etkisi geç anlaşılan ve insanlık ve bilim tarihi bakımından yeni; bu nedenle bilimin ve risk altındaki toplum çoğunluğunun yeterince bilmediği riskler grubunda; denetlenemediği için de korkutucu, dünya çapında felaket yapıcı; sonuçları öldürücü, gelecek kuşaklar için çok tehlikeli; kolayca azaltılamayan ve miktarı giderek artan; gönüllü hizmetin olmadığı ve yürürlükteki yasalara uygun olmayan riskler grubundadır.”

Panelin üçüncü kısmında Beyaz Rusya Tıp Akademisi’nden  Dr. Larisa Danilova Çernobil sonrası Beyaz Rusya’daki endokrin hastalıkları hakkında bilgi verdi.

28

 Dr. Larisa Danilova’nın belirttiğine göre;

– Beyaz Rusya’nın nüfusu 1986 Mayıs’ı itibariyle değişkenlik gösteriyor. Beyaz Rusya Cumhuriyeti ağırlıklı olarak hafif ve orta kronik iyot eksikliği  bulunan bir Avrupa ülkesi. Devlet programı olarak iyotlu tuz ile iyot profilaksı 1970’lerde durdurulmuştu ve 12 yıl sonrasında Çernobil felaketinden dolayı tekrar başlatıldı.

– Çernobil felaketinden beri ülkede iyot 131 yoğunluk birikimi var.  Ayrıca Sezyum 137, Stronsiyum-90  ve Plutonyum-238,239, 240 radyoaktif maddeleri konsantrasyonu da artmış durumda.

– Stolin bölgesi 1996-2010 yılları  arasında tiroit ve endokrin hastalıkları üzerine yapılan araştırmalar, Çernobil felaketinden sonra Beyaz Rusya’da tiroid kanserine en çok özellikle çocuklarda ve genç yetişkinlerde rastlandığını, aynı zamanda bu vakayla karşılaşma sıklığının diğer yaş gruplarında da arrtığını gösteriyor. Bu noktada, tiroid nodüllerinin çocuklarda ve genç yetişkinlerde görülmesinin sıradışılığının altını çizmekte fayda var.

– İyot eksikliği  kadınlarda daha fazla olduğu için tiroit nodulleri kadınlarda daha yaygın ve bu durum ileri yaşlarda kanser olasılığı arttırıyor

Panelin dördüncü konuşmacısı 2014 yılında IPPNW (Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Fizikçiler) Avrupa Başkanı olan Dr. Angelika Claußen’dı.

29

Claußen’ın konuşmasının odağında iyonize edici küçük doz radyasyonun sağlığa olan etkileri bulunuyordu:

–  Claußen üç tip radyasyondan  bahsetti: doğal  radyasyon, tıbbi  radyasyon ve nükleer güç santrallarıyla  yaşamaktan dolayı maruz kaldığımız radyasyon

– Doğal radyasyonun zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor. Kapalı mekanlarda radona maruziyet  ile akçiğer kanseri arasında ilişki olduğuna dair ciddi bulgular mevcut . 1 metreküpte bulunan her 100 Bq, kanser riskini %11 arttırıyor.

– Teşhis amaçlı tıbbi radyasyon uygulamaların zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor.  1985-2005 arasında bilgisayar tomografi (BT) muayenesi yapılan 10,9 Milyon hastanın kanser riski bir BT (4,5 mSv) ile %24 artıyor. Birden fazla BT yapıldığı takdirde her BT kanser riskini ayrıca %16 arttırıyor. Hasta ne kadar gençse, risk o kadar artıyor:

  • 1-4 yaş arası: Kanser riski %35 daha fazla
  • 5-9 yaş arası: Kanser riski %25 daha fazla
  • 10-14 yaş arası: Kanser riski %14 daha fazla

– Burnumuzun dibinde bir nükleer güç santraliyle yaşamanın sağlımızı olumsuz etkilemesi için bir nükleer felaket gerçekleşmesine gerek bulunmuyor. Nükleer Güç Santralı’nın kendisi; uranyum zenginleştirme tesisleri; NGS yakıt çubukları tesisleri ve nükleer atık depolarının varlığı düşük dozda nükleer güç santrali kaynaklı radyasyona maruz kalmaya yeterli oluyor. Nükleer enerji kullanımının ve nükleer silahların zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor:

  • Doğu Almanya’daki Wismut uranyum madeninde çalışmış olan 59.001 işçide 1998 yılına dek 2.388 akçiğer kanseri vakası tespit edildi. Radona bağlı radyasyondan dolayı her çalışılan ay başına risk %21 artıyor.
  • Nükleer sektörde (madenler dışında) 154 iş yerinde – 598.000 çalışan ile yapilan çalışmaya göre çalışanların %90’dan fazlasınin aldigi doz 50 mSvden az. Solid tümörler için olan her Sv başına %97, lösemi icin %193 daha yüksek risk hesaplanmis. Çalışma ayrıca nükleer sektörde çalışanlarda ölümlerin %1-2’si radyasyonun etkisine bağlanabileceğini belirtiyor.
  • NGS yakınında yaşayan 5 yaşından küçük çocuklarda kanser riskinde belirgin artış olduğu ve riskin yüksekliğinin NGS’ye olan uzaklık ile bağlantılı olduğu görülüyor:

– 50 km:  %8–18 vaka artışı

– 10 km: %20–40 vaka artışı

– 5 km: %60–75 vaka artışı

– 5 km’den daha yakın yaşayan çocuklarda lösemi riski ikiye katlanıyor

  • Düşük doz yani  0-100 mSv arası radyasyon sağlığı yaygın olarak ve ciddi biçimde etkiliyor:

– Kanser

– Doğrudan radyasyon hedefinde yer almayan komşu hücrelerde genomik instabilite

– Herediter etkiler, genetik mutasyon, konjenital malformasyon

– Yaşlanmanın hızlanması (özellikle likidatörlerde görülmektedir)

– Diğer kanser dışı hastalıklar:

– Kardiyovasküler hastalıklar

– İyi huylu (benign) tiroit hastalıkları

– Çocuklarda uzun süren enfeksyonlar

– Fonksiyonel beyin hastalıkları

Panelin beşinci ve son konuşmacısı Dr. Alper Öktem ise TAEK tarafından yayımlanan Çevresel Radyoaktivite Atlasında Doğu Karadeniz raporunu yorumladı:

– Çevresel Radyoaktivite Atlasında, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından 2002-2011 yılları arasında 81 ilden toprak ve su numuneleri (1913 yüzey ve 1877 içme ve kullanma suyu numunesi) alınarak oluşturuldu. Atlas’da  doğada olmayan, nükleer silah denemeleri ile dünya topraklarının tanıştığı ve yarılanma yolu 30 sene olan  Sezyum 137 radyoaktif maddesinin Türkiye haritasındaki bütün illerde bulunduğunu görülüyor.

– Sezyum 137’un özellikle Doğu Karadeniz’de yer yer çok belirgin olduğu tespit edilmiş:

  • Hopa 100 – 150 Bq/kg
  • Rize Ardeşen 175 – 200 Bq/kg
  • Rize Pazar, Çayeli ve Derepınarı 100 – 150 Bq/kg
  • Trabzon Arsin 150 – 175 Bq/kg
  • Trabzon Tomra, Tonya ve Şalpazarı 100 – 150 Bq/kg

– Sezyum 137’nin topraktaki varlığını toprakta ‘açık kalmış radyoaktif röntgen makinaları’na benzetmek mümkün. Bu radyoaktif madde özellikle meralar yoluyla gıda zincirine giriyor ve madde birikimlerinin detaylı ölçümlerinin yapılması gerekiyor.

– Dr. Alper Öktem iki ayrı numune Rize çayını Almanya’da bir bakkaldan alıp, ölçüm için Umweltinstitut München e.V. (Münih Çevre Enstitüsü)’ne göndermiş. Bir numunede 30 Bq/kg, diğerinde 45 Bq/kg Sezyum 137 tespit edilmiş. Bu ölçüm sonuçları, radyasyonun tehlikelerini küçümsemeyen hekimler açısından üzerine düşünülmeye değer.

Not:

– Sv(sievert): canlı dokunun maruz kaldığı radyasyonun etkisini gösteren ‘doz eşdeğeri’nin Uluslararası Ölçüm Sistemi’ndeki birimi

– Bekerel: atom çekirdeğinin bozunma hızının Uluslararası Ölçüm Sistemi’ndeki birimi.

—-

26 Nisan günü, Çernobil felaketinin 29 .Yıldönümünde Türkiye’de 40 yıldır yaşanan nükleer karşıtı mücadele ve santral tartışmaları artarak devam ederken, bir kez daha bir araya gelip nükleere hayır diyeceğiz. 7 milyon kişinin sağlık koşullarını ve geleceğini etkileyen, 800 bin insanın ‘tahliye görevlisi’ olarak felaketin yaşandığı alanda engelleme ve temizlik çalışmaları yaptığı için engelli olduğu ya da hayatını kaybettiği, 17 bin insanın patlamadan dolayı aile fertlerini kaybettiği insan eliyle yaratılan afet Çernobil. Türkiye’de hiçbir resmi araştırma yapılmadığı için net sonuçları hala bilinmeyen Çernobil’i, 4 yıl önce meydana gelen ancak önümüzdeki 20-30 yıl boyunca da etkilerini deneyimleyerek konuşmaya devam edeceğimiz Fukuşima nükleer felaketine dair her gün yeni bir haber alırken, yeni santrallerin kurulmasında ısrar edildiği için yarınımız adına duyduğumuz endişelerle daha derinden anacağız.

Fotoğraflar: Menekşe Kızıldere

 

12.Ayşe Ceren Sarı

 

Ayşe Ceren Sarı

You may also like

Comments

Comments are closed.