Köşe Yazıları

Göçmenlik ofisinde beklerken

0

Beş yıl önce bugünlerde Questura di Milano’da (Milano Emniyet Müdürlüğü) sıramın gelmesini bekliyordum.

Milano’ya İtalya’nın ve Avrupa’nın en iyi üniversitelerinden birinde yüksek lisans yapmak için gideli sekiz iş günü olmuştu ve ben Questura di Milano’da Ufficio Immigrazione’de (Göçmenlik Ofisi) permesso di soggiorno (oturma izini) başvurusu için sıramın gelmesini bekliyordum.

Şimdi nasıldır bilemiyorum ama benim zamanımda permesso di soggiorno’ya başvurmak demek Google Translate’in demo sürümüyle İtalyanca İtalyan bürokrasisini anlamak demekti ve İtalyan bürokrasisini Google bile anlayamadı.

Tüm bir Cumartesi günümü kocaman bir salonda benim gibi gelişmemiş ülkelerden gelen arkadaşlarla bekleyerek geçirdiğimi hatırlıyorum. Bir de nasıl kâbus gibi olduğunu, kendimi nasıl değersiz hissettiğimi ve İtalyan polislerinin ukala, yukarıdan bakışlarını hatırlıyorum. İtalyancayı pekiyi konuşamıyordum, bir elimde sözlükle derdimi anlatmaya çalışıyordum. Polisler de ya İngilizce bilmiyorlar ya da konuşmak istemiyorlardı. O salonda toplamda yirmi saati bulan üç sefer bekleyiş ve üç ayın ardından permesso di soggiorno’mu, bir senelik yasal yabancı statüsü aldım.

Bir sene sonra rinnovo di permesso di soggiorno (oturma izinin yenilenmesi) zamanında kâbus geri döndü. Bu sefer mahalle karakoluna gittim, giderken de anne ve babamın sırf daha rahat işlerim yürüsün diye tüm paralarını koydukları banka hesap çıktımı ve en güzel gülümsememi yanımda götürdüm. Sırf yenileme için çok erken başvurdum diye polis başvurumu kabul etmedi. Ben yarım yamalak İtalyanca dert anlatmaya çalıştım o ise beni ayakta tutup yarım saat İtalyanca azarladı. 70 Euro ücreti olan başvuru zarfını yırtıp attı ve nasılsa zengin olduğumu, bir daha zarf alabileceğimi söyledi. Zengin olduğum için değil ama polisin önünde ağlamamak için çıktım karakoldan. Beş yıl sonra bu anı hatırlamak bile gözlerimi dolduruyor, o polisin suratı hala aklımda. Ben hayatımda hiçbir zaman o kadar öfkeli ama bir o kadar da çaresiz, aşağılanmış, değersiz hissetmemiştim.

Bunları yurtdışı öğrencilik anılarımı paylaşmak için yazmadım. Bunları yazdım çünkü bu video beni beş sene öncesine götürdü.

 

Videoyu izlediğimde midem bulandı. Sırf o ülkenin vatandaşı olmadığım için, ondan daha zor durumda olduğum ve ondan korktuğum için beni ezen, kendisini önemli hissetmek uğruna ona muhtaç insanların zor durumları üzerinden kendince mastürbasyon yapan İtalyan polisini gördüm o videoda.

Ben sırtımı yaslayacağım bir ailem, dönebileceğim bir evim, binebileceğim bir uçak ve biletini alabilecek param olduğu halde kendimi böylesine çaresiz hissettiysem, elleri bomboş sınırdan geçmeye çalışırken o meşhur videodaki tavra maruz kalan o insanların ne hissettiğini düşünemiyorum.

Gelişmekte olan ülkemden parasıyla uçak bileti alarak yüksek lisans yapmaya gitmiş orta halli beyaz bir öğrenci Avrupa’da bir ülkenin göçmenlik bürosunda bunları yaşıyorsa dünyada neler oluyor?

Dünyada günde sekiz göçmen başka ülkelere gitmeye çalışırken ölüyorlar. Sadece bu sene 4,077 göçmen yolda öldü.

***

Bir de videoya gelen yorumları okudum. Polisin tavrına alkış tutanlar var. Anlam veremiyorum, Avrupa seyahatiniz öncesi sizi sorguya çeken pasaport polisiyle aranızda geçen diyalogda hissettiğiniz ezilmişlik kadarcık bile empati yapamıyor musunuz şu insanlarla? Oysa siz en kötü ihtimalde ilk uçakla evinize geri dönersiniz, tatiliniz yanar. Bu insanların dönecek evleri kalmadı.

You may also like

Comments

Comments are closed.