İklim KriziManşet

Kuraklığa karşı mücadeleyi STK’lar ve uzmanlar anlatıyor

0

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin Doğa Hakları çalışma grubu tarafından düzenlenen kuraklık paneli dün gerçekleşti. Panelde, konuyla ilgili uzmanlar ve STK’lar iklim değişikliği ve kuraklıkla ilgili görüşlerini paylaştı ve toplumsal mücadele planında yapılması gerekenleri aktardı.

IMG-20140310-WA0001

Ümit Şahin’in moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda İklim Bilimci Levent Kurnaz, Ziraat mühendisleri odası istanbul şube başkanı Ahmet Atalık , Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan, WWF Türkiye’den Ayça Aksoy, Doğa Derneği’nden Süreyya İsfendiyaroğlu ve Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra meteorolojik kuraklıktan tarımsal kuraklığa, küresel iklim mücadelesinden yerel yönetimlerin su hakkı politikalarına kadar kuraklığın mevcut durumun röntgenini çekti. Toplantıdaki öneriler  Doğa Hakları Çalışma Grubu‘nun kuraklıkla eylem planı için hazırlayacağı rapora kaynaklık edecek.

“Ne kadar suyumuz olduğunu ve ne kadar suya ihtiyacımız olduğunu bilmeliyiz”

Levent Kurnaz (Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu’ndan iklim bilimci)

“Kuraklık bize özgü değil, eski Yugoslavya’nın ortasından başlayarak Elazığ’a kadar olan bölge 2012 ekim ayından beri ciddi kuraklık yaşıyor. Durum kötü: çünkü kuraklık var ve bu geçici değil. Biraz daha yağışlı seneler olabilir ama bir analiz yaptığınızda 2000’den bu yana her geçen sene ortalama daha kurak oluyor.

İklim değişikiliğinin temelinde dünyanın ısınması var. 30. Enlemdeki çölleri üç derece yukarı çekti iklim değişikliği. Bu demektir ki 36. Enlemde başlayan Türkiye 29 derece enlemine geldi. Ülkenin güneyi Irak, Suriye gibi; orta kesim de güney kesimi olacak.bu kalıcı olduğu için buna politika üretmemiz ve gündemde tutmamız gerekiyor.

Çözüm önerisi: Su yönetimi yapabilmek için ne kadar suyunuz olduğunu bilmeniz lazım. İkincisi herkesin ne kadar suya ihtiyacı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ve paydaşların tamamının bir araya gelip ihtiyac olanlara nasıl dağıtılacağına karar vermesi ve bunu sürdürmesi gerekiyor. Ülkedeki demokrasi  bunları yapmaya müsait değil. Demokrasi başbakanın karar verdiği değil suya ihtiyacı olanların karar verdiği bir sistem olmak zorunda.

“Bundan sonra yağmur yağsa bile %10 luk kayıp olacak”

Ahmet Atalık: (Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul şube başkanı)

“Bu dönemde ne oldu? Ekim, kasımda ekimi yaptık ama çimlenme olmadı sulama olmadığından. Çiftçi tarlasını bozdu yine ekti, başka ürünlere yönelmeye başladı. Meteorolojik kuraklığa baktığımızda, Şubat ayı yağışla rakamları açıklandı, beklenen yağıştan çok daha az. Tarımsal kuraklığa baktığımızda çimlenme olmadı, çiftçi gübresini atamadı.

Önümüzdeki dönemde ne olacak? Buğdayın yetişmesinde ilkbahar yağışları çok önemli. Bundan sonraki şartlar elverişli gitse bile buğdayda en az %10 luk kayıp beklenmelidir. Mart ayına güzel bir yağışla girdik. Bu dönemde kuru baklagiller, yağlı tohumlu bitkiler, yem bitkileri, sanayi birkileri ekilmeye başlanacak. Çimlenme için bu yağışların biraz nefes alarak aralıklı devam etmesi gerekiyor.”

“Su Kanunu suya erişim hakkından bahsetmiyor”

Akgün İlhan (Su hakkı kampanyası)

“Kuraklık susuzluk demek değil. istanbul gibi 14-17 milyon arası dev bir şehre kuraklık olmasa da artık su yetmez. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun çözümü üç tane baraj yapmak. Melen’den yani 185 km ötedeki şehirden su getireceğini söylüyor. O hattın içinden su akmayacağını, barajların su dolmadığını biliyoruz. Fiziksel kuraklığı geçiyoruz, zihinsel kuraklık dönemindeyiz. Kuraklığı oluşturan nedenlerle değil sonuçlarla uğraşıp baraj diyorlar.

Su Kanunu Tasarısı, 2013’de Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlandı ve kamuoyuyla paylaşıldı. Meclis gündemi gelip orada takıldı. Su hakkı olarak uzmanlarla konuştuk. Su kanunu derken ekonomik bir kavramdan bahsediliyor. Canlıların suya erişim hakkından bahsetmiyor. Su kanunu yürürlüğe girerse iklim kriziyle baş edemeyiz. Enerji politiklarından bsehtmeden su krizinden bahsedemeyiz.

Ekran Resmi 2014-03-11 00.04.05.png

“Belediyeler su satacağına su tasarrufu sağlamalı”

Su yönetiminin demokratik katılımcı olması şart. Yerel seçimler öncesi kampanya olarak yerel belediye başkanlarından taleplerde bulunduk. Belediyeler suyu satacağına su tasarrufuna teşvik etmeli. İzmir’de ve Bergama’da belediye hane kullanımına 13 ton sınır koyuyor örneği. Belediye başkanlarından istediklerimiz su hakkını tanımaları.”

“Anadolu’da kuraklıkla baş etme yollarının bilgisi mevcuttu”

Süreyya İsfendiyaroğlu (Doğa derneği)

“1950’lerin başında Anadolu da uygulanan politikalarla yağmura dayalı tarımdan sulamalı tarıma geçildi. Sulak alanları besleyen akarsuların üstüne barajlar yaoılıyor sistematik olarak. Doğal alanların kuraklığa karşı direncinin azalmasına neden oluyoruz. Sulak alan, mera ve tarım alanı miktarı arasındaki denge çok önemli.

Su sıkıntısıyla nasıl baş edileceğinin ipuçları zaten Anadolu’da mevcut. Son 30 yıldır sistematik olarak bu bilgiyi tahrip ediyoruz.”

“Eylem planları var ama hayata geçmiyor”

Ayça Aksoy (WWF Türkiye)

“Türkiye’de kuraklık yaşanırken İngiltere’de seller var. Bu, dünyanın iklim değişikliğine karşı ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Maalesef İstanbul’da kuraklık olduğunda bu konuyu daha çok konuşmaya başlıyoruz.

Devletin birçok eylem planı var; sulak havza eylem planı, taşkınlık eylem planı vs. ama uygulamada hayata geçmiyor. STK’lar olarak politik ayağına nasıl destek olabileceğimizi düşünmemiz lazım.”

susam1 (1)

“Tek meselemiz: içinde yaşadığımız biyosferi nasıl koruyacağız?” 

Ömer Madra (Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni)

“Akad’ın lanetinden bahsedeceğim. Akadlar 4300 yıl önce dünyada kurulmuş ilk imparatorluk. İklim bozulması ve kuraklık sonucu tamamen ortadan kalkmış. Bugünkü Suriye sınırlarındaki “Tell Leilan” bölgesinde bulunuyormuş.Bu imparatorluğun kurulduğu yer olan Suriye’de 2006’dan 2011’e kadar devam eden şiddetli br kuraklık sonucu ülkenn büyük kısmında yağmur 20 cm’e kadar düştü. Sadece su olmaması diye düşünmemeli, medeniyetin yok olmasına ve haddi hesabı olmayan acılar çekilmesine neden olan bir süreç bu. Suriye’de 150 bin kişi öldü, 4 milyonluk mülteci müfusundan bahsediyoruz.

Başka örnekler de var. Sudan Darfur, Kaliforniya’da son 500 yılın en büyük kuraklığı  var ve geri dönüşsüz olacağı söyleniyor. Amazon havzasındaki dünyanın akciğerleri denen yağmur ormanlarının olağanüstü bir kuraklık var; birkaç yıl devam etmesi halinde yağmur ormanlarından savana döneceğine dair açıklamalar var. iklim değişikliğinin, kuraklık gibi yan etkileriyle beraber kırılma noktasına geldiğinin gösteriyor tüm bunlar.

Tek bir meselemiz var: içinde yaşadığımız biyosferi nasıl koruyabileceğimiz. Kuraklık falan bu tek önemli meselenin yanında yine detay kalır. Karşımızda şirketler var. Şirket kapıtalizminin mevcut sistemiyle devam etmsi imkan dehilinde değil. Nasıl bir direniş kültürü geliştireceğimizi konuşmamız lazım. Mesele ister istemez sınıf meselesidir.”

(Gözde Kazaz, Yeşil Gazete)

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.