Köşe Yazıları

Baltalar elimizde, uzun ip belimizde…

0

Çocukluğumda çocuk şarkıları dinlerdim, doğal olarak. Çocuk şarkılarından oluşan radyo programları, çocuk korolarının konserleri olurdu.

Şimdiki sıpalar Justin Bieber dinleyip “belieber” oluyorlar. Benim sıpa baba suyuna gidip rock müzik müptelası oldu, o başka. Karaoke barda “Smoke on the Water” söylediğinde, sınıf arkadaşlarının ağızları bir karış açık kalmıştı, haliyle.

Neyse, mevzuyu dağıtmayalım. Çocuk şarkılarından çok şey öğrendik. Misal, “iyilik yap iyilik bul; kim kazanmış kötülükten?” dedi şarkı bize, inandık. İyi de ettik ya, biraz kandırılmış gibi hissediyorum kendimi.

Atasözlerimizdeki çelişkiler yumağı çocuk şarkılarına da sirayet etmiş olmalı. Bazen insan ne yapacağını şaşırıyor. Örneğin, şimdilerde bir bilgisayar markasının reklam müziği olarak kullandığı çocuk şarkısı “tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda” diyordu. Şarkının etkisi midir bilmem, gittim orman mühendisi oldum. Oysa bir başka şarkı “baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormana” diyordu aynı dönemde. Bu şarkının etkisinde kalanlar da zengin oldular.

Hal böyle olunca; kimileri “tohum, fidan, ağaç, orman” diye kendini paralarken kimileri de “balta, kes, arsa, para” diye paralandı. Tabi zamanla baltanın yerini motorlu testere, dozer, kepçe gibi daha modern araçlar aldı, süreç hızlandı. Neyse ki bu ikinci grup paralananlar Sibirya Berberi’ni seyretmemişler şimdiye kadar.[1]

Bir yanda ormancılar dağ-tepe ağaçlandırmalar yaparken diğer yanda baltacılar acımasızca kesti ormanları, yüce devletimizin şefkatli koruması altında. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) böbürlenerek rakamlar açıkladı, ormanlarımız artıyor diye. Yeşile sevdalılar pek inanmadılar. Haklıydılar da, 2B satışları, HES’ler, maden ocakları, 3. köprü, 3. havaalanı, Kanal İstanbul filan derken nasıl artabilirdi ki ormanlar. Bu kargaşada WRI (Dünya Kaynakları Enstitüsü) Global Forest Watch (GFW) raporunu açıklayınca kafalar iyice karıştı. Rapor Türkiye’de 2000-2012 döneminde orman azalması olduğunu söylüyordu.

Aslında biraz Nasreddin Hocalık yapmak olacak ama OGM de, GFW da kendine göre haklı. Neden ve nasıl? Çok fazla detaya girmeden açıklamaya çalışayım.

GFW raporunu doğru okumalıyız

Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, WRI ve ortakları bu raporu 2000-2012 yılları arasında alınan 600 binden fazla uydu görüntüsünün gelişmiş yöntemlerle analizine dayanarak açıkladılar. Yöntemde yersel ölçme kullanılmadı. Dolayısıyla bir miktar hata payını bünyesinde barındırıyor olmasını olağan karşılamak lazım. Herkesin özgürce erişimine açık böyle bir takip sisteminin bu şekilde bir hata olasılığını taşıyor olmasını, sanırım anlayışla karşılamak gerekiyor.

İkinci önemli nokta, analizde orman olarak kabul edilen alanın taşıdığı niteliklerin nasıl tanımlandığı. Yani nerelerin orman sayıldığı. Bunun için üç kriter ortaya konulmuş:

  1. Arazide 5 m’den daha boylu ağaçlar bulunacak.
  2. Bu ağaçlar var olan doğal ormanların ya da ağaçlandırılmış alanların niteliğini gösterecek.
  3. Ağaçların tepe örtüleri belirli bir kapalılığın (belirtilmiyor ama genellikle % 10 kapalılık aranır) üzerinde olacak.

Görüldüğü üzere 5 m’nin altındaki ağaç toplulukları orman olarak kabul edilmemiş. Oysa yeni ağaçlandırılmış ya da gençleştirme çalışması yapılmış bir alanda bulunan ağaçlar henüz 5 m boyu geçmemiş olabilirler; böyle olmasına rağmen ülkemizde bu tür alanlar orman olarak kabul edilir. Bir diğer önemli nokta da herhangi bir büyüklük eşiğinin konulmamış olması. Yani söz konusu ağaç topluluğu en az ne kadar bir alanı kaplamalıdır ki buraya orman diyebilelim. Bu konuda ülkemizde de devlet ormanları için bir sınır olmamakla birlikte, uluslararası istatistiklerde 0,5 ha eşiği aranmaktadır.

Kısaca belirtmek gerekirse, GFW raporunda belirtilen rakamlarla ulusal envanterler sonucu elde edilen rakamlar arasında, hem kullanılan envanter metodolojisi hem de nerelerin orman sayılıp sayılmayacağı açısından farklılıklar görülebilir.

Meselenin bir başka boyutu da rapordaki rakamları topluma doğru yansıtmak. Son birkaç gün içinde pek çok basın yayın kuruluşu, söz konusu raporla ilgili tek kalemden çıkma haberler yayımladılar. Bu haberlerde 2000-2012 döneminde Türkiye’nin 164 bin 222 ha orman alanı kaybettiği belirtiliyordu ki, buraya kadar sorun yok. Gerçekten de GFW, belirtilen dönemde Türkiye’deki orman kaybının 342 bin 571 ha, orman kazanımının ise 178 bin 349 ha olduğunu ortaya koyuyor. Aradaki fark da net kayıp olarak yansıtılıyor.

İşin vahim kısmı ise bundan sonra başlıyor. Bütün basın-yayın kuruluşları bu alanın Kayseri ilinin yüzölçümüne eşit olduğunu ağız birliği etmişçesine ön plana çıkardılar. Muhtemelen haberi yazan muhabir internetten Kayseri ilinin yüzölçümünü km2 olarak (16 bin 917) buldu. Fakat bunu hektara çevirirken hata yaptı. Bir km2 bir milyon m2, bir ha ise 10 bin m2’dir. Yani km2’yi ha’a çevirirken bir tane –0- değil iki tane -0- eklemek gerekir. Bir tane -0- ekleyerek hesaplama yapılırsa Kayseri’nin yüzölçümünü 169 bin ha olarak hesaplama hatası da peşi sıra gelir. Bu hesaba göre, Türkiye’nin toplam alanının da 78 milyon ha olduğu düşünülürse, Kayseri’nin Türkiye haritasında binde 2’lik bir yer kaplaması gerekirdi ki, bu saçmalığı görmek için bu gözle bakmak gerekiyor elbette.

GFW raporu yanlış mı? Türkiye ormanları gerçekten azalıyor mu?

Hayır, GFW raporu yanlış değil. GFW yukarıda belirttiğim yöntem ve tanımla analiz yapıyor ve kendine göre doğru sonuçlar ortaya koyuyor. Bu sonuçlar çok değerli. Özellikle Türkiye’nin hangi bölgelerinde orman kaybı hangi bölgelerinde ise orman kazanımı olduğunu ortaya koyan haritalar çok iyi incelenmeli (haritalar üzerinde kırmızı görünen alanlar orman kaybını, mavi görünen alanlar ise orman kazanımını gösteriyor; haritaları yakınlaştırarak çok daha detaylı analiz yapmak olanaklı).

5 GWF Türkiye...

Peki, OGM orman envanterini nasıl yapıyor? Fark nerede?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Türkiye ormancılığının temel sorunlarından birisi orman kadastrosunun tamamlanmamış, tamamlanmış kısımlarının önemli bir bölümünün de tescilinin yapılmamış olmasıdır. Yani yasal olarak ülkenin pek çok yöresinde orman olan yer ile orman olmayan yerin sınırlarını bilmiyoruz. Orman kadastro ekipleri çalışmalarını yaparken Orman Yasası’ndaki orman tanımını ve orman sayılmayacak istisna alanları göz önünde bulunduruyorlar. Fakat bu çalışmalar bütünüyle tamamlanmadığı için OGM’nin orman varlığı envanteri kadastro çalışmalarına dayanmıyor. Bunun yerine Orman Amenajman (Yönetim) Planlarına (OAP) dayanıyor.

6 harita_3...

OAP bir orman işletmesinin sınırları içerisindeki ormanların alan, servet, artım, ağaç türleri gibi temel özelliklerini, işletme amaçlarını ve bu amaç doğrultusunda nasıl yönetileceğini belirli dönemler için ortaya koyar. Plan dönemi bittiğinde Orman Amenajman Komisyonları yeni bir plan yapmak için bütün ölçümleri yenilerler. Ülke çapındaki bütün orman işletmelerinin yenilenen OAP’lerindeki orman alanı toplamı önceki dönem OAP’lerindeki orman alanı toplamı ile karşılaştırılarak, ulusal çapta bir orman azalması mı yoksa orman artışı mı olduğu ortaya konulur.

OAP’lerde belirlenen orman alanı arazide fiilen ağaç örtüsünün bulunduğu alanlardır. Ancak üzerinde fiilen ağaç örtüsü bulunmasa bile Orman Yasası’na göre orman sayılması gereken bazı alanlar vardır. Orman içi açıklıklar, su yüzeyleri, yollar, başka tür kullanımlara (elektrik hattı, maden ocakları, turizm tesisleri vb.) tahsis edilen alanlar bu kapsamda ilk akla gelenlerdir. Yani OAP’ler yoluyla saptanan orman alanı miktarı yasal orman alanı miktarından daha düşük bir miktar olarak hesaplanmaktadır. Yasal sınırlama tamamlanmadığı için OGM’nin uygulanabilir tek envanter yöntemi şimdilik OAP yöntemi olarak görünmektedir.

Bu yöntemle, yersel ölçme teknikleriyle ve uzman ekipler tarafından bilimsel olarak yapılan envanter çalışmalarına göre Türkiye’de orman alanı miktarı artmaktadır. Şöyle ki, bu şekilde sağlanan ilk envanter sonuçları 1963-1972 dönemini kapsamaktadır ve o dönemde saptanan orman alanı miktarı 20 milyon 199 bin ha civarındadır. 2004 yılında bu rakam 21 milyon 189 bin ha, 2012 yılında ise 21 milyon 678 bin ha olarak saptanmıştır. Yani, Türkiye’deki orman alanı miktarı 1963-2004 döneminde 990 bin ha, 2004-2012 döneminde ise 489 bin ha artmıştır.

Orman Alanı (000 ha) Artış Oranı (%)

1963-1972

20.199

2004

21.189

4,9

2012

21.678

2,3

 

Şu halde GFW 2000’li yıllarda Türkiye’de orman azalması var derken OGM ormanlar artıyor diyor. Bunun altında yatan temel neden de, yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, kullanılan envanter yöntemi ile orman tanımı konusundaki anlayış farklılığı.

OGM’nin verilerine güvenebilir miyiz? Orman alanı nasıl oluyor da artıyor? Bu bizi mutlu etmeli mi?

OGM verilerine güvenebilirsiniz ama mutlu olmak konusunda acele etmeyin.

Güvenebilirsiniz, çünkü OGM kökleri 1839 yılına dayanan bir kurum. Siyasal konjonktüre bağlı bazı dalgalanmalar yaşasa da önemli bir geleneği ve ormancılık anlayışını bünyesinde barındırıyor. OGM’nin temel yapı taşları olan orman mühendisleri de 1857’ye kadar uzanan köklü bir eğitim sürecinde yetişiyor. OGM’ye ve orman mühendislerine pek çok eleştiri yapılabilir, ancak yukarıdaki rakamlar bütünüyle güvenilir rakamlardır.

Türkiye’de orman alanındaki artış iki temel faktörden kaynaklanmaktadır. Bunlardan birincisi yapılan ağaçlandırmalar. Durun! Ağaçlandırmaların, gösterilmeye çalışıldığı gibi sadece son 10 yılda yapıldığını sanmayın sakın. Türkiye’de 1937 yılından beri sistemli olarak ağaçlandırma yapılıyor. 1956 yılına kadar çok verimli olmayan ağaçlandırma çalışmaları o tarihten sonra göreceli olarak hız kazanıyor ve bugünlere kadar geliyor. Günümüze kadar yapılan toplam orman ağaçlandırması 2 milyon ha’dan fazla (diğer bir deyişle toplam orman alanının %10’u civarında). Yılda ortalama 30-40 bin ha kadar ağaçlandırma yapılıyor ve son 10 yıldaki rakamlar bunun üzerinde değil.

Elbette algı yönetimi açısından ağaçlandırma istatistiklerinin fidan sayısı olarak açıklanmasına aldanmamak gerekir. Ormancılığın temel alan birimi hektardır (ha) ve bunun dışında bir birim (Amerikalılar acre kullanır) kullanılmaz. Orman alanı da, ağaçlandırma alanı da ha ile ölçülür. Pirinç taneyle alınmayacağı gibi ağaçlandırma da dikilen fidan sayısı ile ifade edilmez. Bu şekilde yapılan açıklamalar, ne yazık ki iyi niyetten yoksun, abartılı bir algı yaratmaya dönük ve meslek etiğine uygun olmayan açıklamalardır.

Orman alanındaki artışın ikinci temel nedeni ise yoğun göç veren kırsal bölgelerde, önceden orman olup tarımsal amaçlı kullanımlara dönüştürülen ve göç nedeniyle terk edilen arazilerin kendiliğinden ormanlaşmasıdır. Özellikle Batı Karadeniz bölgesi ve Kastamonu-Sinop yöresi bu tür orman artışının yaşandığı tipik alanlardan biridir.

Buna karşılık İstanbul, Antalya, Bursa, Balıkesir, İzmir gibi nüfus yoğunluğunun yüksek, arazinin değerli olduğu bölgelerde, özellikle son 20-30 yılda ciddi bir ormansızlaşmanın yaşandığı gözlenmektedir. 2B alanlarının satışı, yol, köprü ve havaalanı projeleri başta olmak üzere pek çok faktörün bu trendi artıracağı da aşikardır.

Diğer yandan, toplam orman alanı miktarı, arazi kabiliyet sınıfları dikkate alındığında, olması gerekenden çok daha az durumdadır. Var olan ormanların büyük bölümünde nitelik sorunları bulunmaktadır. Doğal ormanlar büyük baskı altındadır ve ağaçlandırma alanları doğal ormanların pek çok işlevini (biyolojik çeşitliliğin korunması, karbon depolama vb.) aynı ölçüde yerine getirememektedir.

Özetle, Türkiye’de orman alanı miktarı artıyor olmasına rağmen, bu artış bölgesel bazda homojen değildir. Belirli bölgelerde artış belirli bölgelerde ise azalma yaşanmaktadır. Ağaçlandırmalar önemli olmakla birlikte doğal ormanların işlevlerini tam olarak yerine getirememektedir. Hem kantite hem de kalite açısından Türkiye orman fakiri bir ülkedir. Bu realitenin “taneyle ağaçlandırma” anlayışıyla değiştirilmesi de, ne yazık ki olanaklı değildir.

Bu tablo karşısında mutlu olmak ya da olmamak sizin tercihiniz olacaktır.

Bana sorarsanız, öncelikle You Tube’a girin. İlk olarak “tohumlar fidana” sonra da “baltalar elimizde”yi dinleyin. En sonunda da nasıl paralanacağınıza karar verin.

Mutluluk, seçeceğiniz yolda olacaktır.

[1] Nikita Mihalkov’un 1998 yapımı muhteşem filmi.

35 Cihan Erdönmez

 

Dr. Cihan Erdönmez

You may also like

Comments

Comments are closed.