Yazarlar

AKP’nin ekonomi masalları, Türkiye’nin kronik istihdam sorunu, gerileyen eğitim seviyesi ve karanlık insan hakları sicili – K. Murat Güney

0

 

Ortalama Ülke Türkiye


Kendisini dünyanın merkezinde sayma sanrısı aslında oldukça tehlikeli bir psikolojidir. Bu sanrının, ülke dışındaki herkese karşı paranoyaya varan aşırı bir şüphe ve düşmanlığı, ülke içinde de aşırı milliyetçilik ve muhafazakârlığı körüklediği aşikârdır. Hâlbuki çok kolaylıkla ulaşılabilecek istatistikî verilere bakılırsa Türkiye’nin 2011 sonu itibariye 74 milyonu aşan nüfusunun 7 milyarı aşan dünya nüfusunun tam olarak %1,07’sini temsil ettiği görülebilir. IMF’nin 2011 yılı sonu itibariyle Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’yı (GSYİH) temel alarak yaptığı ekonomik büyüklük sıralamasına göre de 778 milyar dolarlık GSYİH’i ile Türkiye 69,66 trilyon dolarlık dünya ekonomisinin tam olarak %1,11’ini temsil etmektedir. 2011 sonu itibariyle nüfusu ve ekonomik büyüklüğü dünyanın %1’ine denk gelen Türkiye’de kişi başına düşen gelir de dünya ortalaması olan 10.144 doların hemen üzerinde 10.522 dolardır. (İlgili raporlar için bakınız: IMF – Dünya Ülkeleri Kişi Başına Düşen Gelir Tablosu 2002-2011ve IMF – Dünya Ülkeleri GSYİH Verileri 2002-2011)

 

En basit araştırmayla ulaşılabilecek bu veriler ışığında Türkiye’nin ekonomik açıdan dünyada ortalama bir ülke olduğu görülebilir. Bu da AKP hükümetinin Türkiye’nin 2002 yılından beri yaşadığı ekonomik gelişimi allayıp pullayan hikâyesiyle ters düşmektedir. Şimdi gelin, “ekonomi hep büyümek zorunda mıdır?”, “ekonomik büyümenin yoksullara faydası var mıdır?”, “gelir adil dağılmadıkça ekonomik gelişmenin bir anlamı var mıdır?” gibi mevcut AKP hükümetinin hiç mi hiç gündeme getirmediği soruları biz de daha sonra tartışmak üzere şimdilik erteleyelim ve Türkiye’nin ekonomik görünümünü AKP’nin, kapitalizmin ve onun kurumlarının diliyle ve kategorileriyle değerlendirelim. Bakalım neoliberal AKP hükümetinin ekonomik hedeflerini kendi silahlarıyla vurduğumuzda bu hedefleri tutturabiliyor muyuz?

AKP hükümetinin ekonomi söylemine göre, Türkiye her şeyde olduğu gibi ekonomi de karanlık günleri geride bırakmış, hızlı bir büyümeyle 2002’den bu yana son on yılda Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nı (GSYİH) tam üç kat artırmıştır. IMF, Dünya Bankası ve OECD verileri de bunu doğrulamaktadır. Türkiye’nin GSYİH’i bu dönemde 250 milyar dolar civarından 750 milyar dolara ulaşmıştır. AKP hükümeti de bu veriyi ısıtıp ısıtıp tekrar gündeme getirmekte, bu büyümeyi en büyük başarısı olarak lanse etmektedir. Peki, bu ekonomik büyüme AKP’nin bir mucizesi midir yoksa dünyadaki genel ekonomik gelişmelerin bir sonucu mudur? TUİK verilerine göre Türkiye ekonomisi 2002-2011 yılları arasında ortalama yıllık %5,2 büyümüştür. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerden Çin ortalama yıllık %9’un üzerinde, Hindistan %8, Vietnam %7 ve Endonezya %6 civarında büyümüştür. Yani adı geçen bu ülkelerin GSYİH’leri 2002-2011 yıları arasında üç kattan yani Türkiye’den daha fazla artmıştır. Aynı dönemde, Rusya ekonomisi yılda ortalama %4,7, Polonya %4,5, Brezilya ise %4’e yakın oranda büyümüştür. Görüldüğü gibi Türkiye’deki ekonomik büyüme gelişmekte olan ülkelerin ortalaması civarındadır. (Şu linkten dünyadaki tüm ülkelerin 1999-2010 yılları arasındaki ekonomik büyüme oranlarına bakılabilir: Dünya Ülkeleri 1999-2010 Yılları Arasında Büyüme Oranları)

Şimdi isterseniz Türkiye’nin dünya ekonomileri içindeki sıralamasındaki değişimlere bir göz atalım ve Türkiye’nin ekonomik gelişmesinin sıra dışı olup olmadığını bir de bu açıdan gözlemleyelim.

1980 yılında IMF, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler verilerine göre Türkiye dünyanın 20. en büyük ekonomisidir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında ise Türkiye dünyanın 18. büyük ekonomisi konumundadır. Peki, bugün yani o “mucize büyümenin” sonucunda Türkiye kaçıncı sıraya gelmiştir. Türkiye 2011 yılı sonunda yine tıpkı 2002 yılında olduğu gibi dünyanın 18. ekonomisi konumundadır. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün dünya ekonomisi içindeki ağırlığı 2002 ila 2011 arasında %1,1 ila %1,2 arasında salınmış, bu konuda çok büyük bir değişiklik olmamıştır. Yani Türkiye aşağı yukarı dünyada gelişmekte olan diğer ülkelerin ortalaması kadar bir ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir. Bu durum aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beri böyledir. Türkiye tarihi boyunca inişli çıkışlı bir ekonomik büyüme grafiği çizse de ortalama olarak en fazla dünyadaki ekonomik büyüme ortalamasını tutturmuştur. AKP ile birlikte bu noktada değişen hiçbir şey olmamıştır. Durumu daha iyi anlatmak için Çin, Kore ve Endonezya örneklerine bakabiliriz. IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Nisan 2012 raporuna göre Türkiye’nin sıralamada yerinde saydığı son 30 yıllık süreçte Çin dünyanın 9. büyük ekonomisi iken 2. büyük ekonomisi haline gelirken, Güney Kore 27.’likten 15.’liğe, Endonezya ise 22.likten 16.cılığa yükselerek 18. Türkiye’yi sıralamada geride bırakmıştır. Keza Hindistan, Tayvan, Vietnam gibi ülkeler de sıralamada çok daha yüksek basamaklara tırmanmıştır. Dolayısıyla AKP’nin de savunusunu yaptığı neoliberal kapitalizmin ideolojisini benimseyenlerin ekonomik mucize arayacakları yer Türkiye değil yukarıda adı geçen ülkelerdir.

Kaldı ki, Hindistan ve Endonezya hariç yukarıda adı geçen ülkelere göre Türkiye’nin nüfusu aynı dönemde çok daha hızlı artmıştır. Dolayısıyla son 30 yıllık dönemde Türkiye’de kişi başına düşen gelirdeki artış oranı gelişmekte olan ülkelerdeki artışın altında kalmaktadır. Örneğin 1960’lı yıllarda Türkiye’den çok daha fakir olan ve 1980 yılında Türkiye ile aynı kişi başına düşen gelire ulaşan Güney Kore’nin bugün itibariyle kişi başına düşen milli geliri Türkiye’nin iki katına yani 20.000 dolara ulaşmıştır. 1980-2011 arasında Türkiye’de kişi başına düşen gelir Rusya, Brezilya ve Meksika ile aşağı yukarı aynı ve Polonya’nın biraz altında artış göstererek 10.000 dolara ulaşmıştır. (Dünya Bankası verilerine dayanarak 1960 yılından bugüne kadar ülkeler arası tarihsel karşılaştırmalı kişi başına düşen gelir grafiklerini incelemek için şu linke bakılabilir: 1960-2010 Ülkeler Arası Karşılaştırmalı Kişi Başına Düşen Gelir)

Burada da açıkça görülecektir ki, 1960’lı yıllarda Türkiye ile aşağı yukarı aynı kişi başına düşen gelire sahip olan Yunanistan ve İspanya yaşadıkları ekonomik krize rağmen bugün Türkiye’den sırasıyla 2.5 ve 3 kat daha fazla kişi başına düşen gelire sahiptir. Bu ülkelerdeki asgari ücretler de yine Türkiye’nin 2-3 katı civarında olup çalışmayanlar işsizlik maaşı ve birçok başka sosyal güvenceden ücretsiz olarak yararlanabilmektedir. Avrupa Birliği’nin şu an içinde bulunduğu krize bakarak Türkiye ekonomisini Avrupa’dan üstün görme sanrısı ve sahte gururu içindeki AKP ve yandaş medyasının Türkiye ekonomisinin İspanya ve Yunanistan’ın ölüsünün bile üçte biri etmediğini görmeleri için internette beş dakikalık bir araştırma yapmaları yeterli olacaktır. Aşağıda ayrıntılı biçimde inceleyeceğim AKP’nin zihniyetiyle hareket edilmeye devam edildiği müddetçe de Türkiye’nin son zamanların popüler söylemiyle “artık ihtiyaç duyulmayan” ve burun kıvrılan Avrupa Birliği’nin ekonomik ve toplumsal imkânlarına ulaşması maalesef yakın gelecekte mümkün gözükmemektedir.

Türkiye’deki İşsizlikten Büyük İstihdam Sorunu: “Haydi Kadınlar Evinize!”
Açıkça görüldüğü gibi Türkiye’de bazı istatistikler ideolojik olarak öne çıkarılırken bazı istatistikler bilinçli olarak gündeme getirilmemekte ve göz ardı edilmektedir. Bunlardan biri de Türkiye’deki işsizlik oranlarıdır. Burada yapılan şey istatistikleri çarpıtmaktan ziyade (ki bu da bir miktar yapılmaktadır), hükümetin işine gelen istatistiği öne çıkarıp işine gelmeyeni hasıraltı etmesidir. Bizlere aktarılan istatistiklere göre Türkiye’de işsizlik düşmektedir. 2008 krizinde %14’lere varan işsizlik bugün %10’un altına düşmüştür. Bu veriler doğru olabilir. Ama doğru olan bir başka veri de Türkiye’de çalışma yaşındaki nüfusun istihdam edilme oranının ne kadar düşük olduğudur. Eurostat (Avrupa Birliği İstatistik Kurumu) verilerine göre 2011 yılında Türkiye’de çalışma yaşındaki nüfusun ancak %48,4’ü istihdam edilmektedir. Bu istihdam oranıyla Türkiye Avrupa ve OECD ülkeleri arasında sonuncu sıradadır. Hâlbuki işsizliğin her geçen gün arttığından yakınılan Avrupa’da istihdam ortalaması %64’tür (ilgili Eurostat verisi için bkz: Avrupa Ülkeleri Cinsiyete Göre İstihdam Oranları)

OECD ülkeleri istihdam ortalaması da yine %64 civarındadır. Yani Türkiye’de işsizlik sorunundan önce bir iş sorunu vardır. Ortada yeterince iş, yeterince istihdam olanağı yoktur. Üstüne üstlük Türkiye’de çalışma yaşında olan kadınların büyük bir bölümü Avrupa’da var olmayan bir kategoriyle “ev kadını” olarak sınıflandırılmıştır. Yine Eurostat verilerine göre Türkiye’de çalışma yaşındaki kadınların istihdam edilme oranı 2011 yılında %27,8’dir. Bu oran Avrupa ortalaması olan %59’un yarısından azdır, hatta Türkiye kadın istihdamındaki bu oranla krallık ve şeriat hukuyla yönetilen birçok Ortadoğu ülkesinin dahi gerisinde yer almaktadır. Kadınların ekonomik bağımsızlığının garanti altına alınmadığı bir ortamda kadınların toplum içinde maruz kaldığı ayrımcılığa da kadına yönelik şiddete de yapısal bir çözüm bulmak maalesef mümkün değildir. Ne var ki, ülkenin başbakanı hala kadınlara “en az üç annesi olmak” çağrısı yapmakta, kadının toplum içinde değil evin içinde ve erkeğe ekonomik, siyasal, toplumsal her alanda bağımlı olarak yaşamasını uygun görmektedir.

AKP Tarzı Ekonomik Büyüme Modelinin Karanlık Yüzü
Şimdi gelelim AKP’nin Türkiye için öngördüğü ekonomik büyüme ve istihdam programının ağır bedellerine ve acı sonuçlarına:

Yabancı fonların gecelik finansal yatırımlarını vergisiz Türk borsası ve bankaların yüksek faiziyle cezbetmeye çalışıp bu fon akışından sağlanan sermaye ile yapılan ithalata dayalı ekonomik büyüme modelinin Türkiye’ye ilk armağanı 75 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığıdır (AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye’nin cari açığı 0.67 milyar dolar ve cari açığın GSYİH’e oranı sadece %0.27 idi). Türkiye’nin bugün GSYİH’sine oranı %10’a ulaşan cari açığı, Türkiye’yi cari açığın GSYİH’ye oranı açısında dünya birincisi yapmaktadır! (Aynı oran “krizdeki” Yunanistan’da %8 civarındadır). 75 milyar dolarlık cari açıkla Türkiye ABD’den sonra miktar olarak dünyada en çok cari açık veren ikinci ülkedir!(Türkiye’nin cari açık miktarı kendisinden 3-4 kat büyük ekonomiler olan Fransa, İtalya, Hindistan gibi ülkelerden çok daha fazladır).

Türkiye’nin ekonomik büyümesi yabancı fonlardan gelen sıcak parayla finanse edilirken üretim de emek gücünün sömürüsüne dayanmaktadır. Son derece kötü koşullarda çalışmaya zorlanan işçilerin yaşadığı iş kazaları sonucu sadece resmi ve kaydı tutulan verilere göre yılda 1.500 işçi hayatını kaybetmektedir. Bu da ölümlü iş kazalarının tüm çalışanlara oranı açısından Türkiye’yi Avrupa birincisi ve dünya ikincisi yapmaktadır.

AKP’nin ekonomik büyüme için “istikrar” politikaları Türkiye’yi demokrasi anlamında açıkça geriye götürmüştür. “Sınır Tanımayan Gazeteciler” örgütünün her yıl hazırladığı “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine” göre AKP’nin 2002’de iktidara geldiği dönemde basın özgürlüğü açısından 179 ülke arasında 99. sırada yer alan Türkiye bugün 148. sıraya kadar düşmüştür (ilgili rapor için bkz: Sınır Tanımayan Gazeteciler Dünya Basın Özgürlüğü Raporu 2011-2012).

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’de görülen davalarda, Türkiye 2011 yılında 159 davada mahkûm olarak Avrupa İnsanları Sözleşmesini en çok ihlal eden ülkeler sıralamasında AKP iktidarıyla beraber üçüncü sıradan birinci sıraya yükselmiştir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında hapishanelerdeki hükümlü ve tutuklu sayısı 59 bin iken bugün bu rakam 122 bine ulaşmıştır.

Yine Türkiye gelir dağılımı dengesini ortaya koyan GINI endeksine göre gelir adaletinde Avrupa sonuncusudur.

OECD’nin eğitim imkânları ve lise üzeri eğitim alan nüfusun toplam nüfusa oranı araştırmasında Türkiye tüm OECD ülkeleri içinde Brezilya, Şili ve Meksika’nın da gerisinde kalarak sonuncu olmuştur. Keza yine OECD’nin üç yılda bir lise öğrencileri arasında yaptığı PISA Edebiyat, Matematik ve Fen Bilgisi becerisi testlerinde OECD ülkeleri arasında Şili ve Meksika’dan sonra sondan üçüncü olabilmiştir. (ilgili OECD rapor özeti için bkz: OECD Ülkelerinin Eğitim Seviyesi Açısından Sıralaması Rapor Özeti)

Tüm bu verilerin bir özeti olarak değerlendirilebilecek ve dünya ülkelerinin ekonomi, sağlık ve eğitim alanlarındaki gelişmişliklerini değerlendiren Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde Türkiye AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına göre 2011’de yedi sıra birden gerileyerek değerlendirmeye dâhil edilen 187 ülke arasında 85. sıradan 92. sıraya inmiştir. Kısacası Türkiye ekonomik olarak dünya ortalamaları kadar büyümüş, eğitim alanında ise dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmış böylece 2002-2011 yılları arasında BM İnsani Gelişmişlik Endeksinde yedi sıra birden geriye düşmüştür. (Konuyla ilgili olarak BM İnsani Gelişmişlik Endeksi 2011 Raporu Türkçe Özetine bakılabilir.)

Tüm bu veriler bize göstermektedir ki, AKP iktidarıyla beraber Türkiye ekonomik olarak en fazla ortalamaları tutturabilmiştir. Bu ortalamaları tutturmak için “istikrarı korumak” adı altında demokratikleşme çabalarının baskı altına alınması sonucunda Türkiye insan hakları, basın, ifade ve düşünce özgürlüğü alanlarında radikal biçimde geriye gitmiştir. Ekonomik gelişmişlik ve demokratik kültürün yerleşmesi anlamında tek umut kaynağı olan eğitim alanında ise Türkiye’nin hali içler acısıdır. İşin daha da kötüsü, demokrasi, insan hakları ve eğitim alanlarında reforma yönelik herhangi bir program AKP hükümetinin gündeminde dahi yer almamaktadır. Bu durum, AKP tarzı ekonomi ve siyaset yönetimi altında bir Türkiye’nin geleceği konusunda bizleri derin bir endişeye sevk etmektedir.

Bu yazı ilk olarak http://www.davetsizmisafir.org/ da yayınlanmıştır

 

 

 

K. Murat Güney

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.