ManşetTarım-Gıda

Shiva: “Tohumlar çiftçilerde kalmalı!”

0
Etiyopya’da bir tarlayı sürmek ve tohumları toprakla buluşturmak. Fotoğraf: Andrew McConnell/Alamy

Mark Tran‘ın TheGuardian’da yayımlanan röportaj-haberini, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Bora Kabatepe‘nin çevirisiyle sunuyoruz.

***

Vandana Shiva tarım, gıda, biyolojik çeşitlilik ve tohum özgürlüğü konusundaki görüşlerini açıklamak üzere Guardian’a geldiğinde onu Delhi’den buraya getiren gece uçuşuna ve Prens Charles ile gerçekleştirdiği bir saatlik görüşmeye rağmen, hiçbir yorgunluk belirtisi göstermiyordu.

Gıda ve tohumların şirket kontrolüne geçmesine karşı ve biyoçeşitlilik için mücadele eden Navdanya hareketinin Hintli kurucusu, Afrika’nın, tarıma getirilen çok farklı iki bakışın savaş meydanı olduğunu söylüyor. Mücadelenin bir yanında atalık tohumların kullanıldığı, çok ekinin, ağacın ve hayvanın bir arada yetiştirildiği, küçük çiftçilere dayanan ve gıda hakkını merkeze koyan ekolojik tarım bakışı var. Diğer yanda ise Monsanto, Dupont, Syngenta, BASF ve Dow gibi firmaların kontrolünde gerçekleşen, monokültür ekime (ç.n.: Bir tarlada aynı anda sadece tek bir tür ekilmesine dayanan tarım yöntemi), yoğun gübre ve genetiği değiştirilmiş tohum kullanımına dayanan endüstriyel tarım bulunuyor.

Shiva, bahsi geçen dev şirketleri genetik mühendisliği uygulamaları ve Dünya Ticaret Örgütü’nün Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’na dayanan patentler üzerinden tohumun kontrolünü ele geçirmekle suçlarken, kendisinin hangi tarafta yer aldığını söylemeye dahi gerek yok. Bir Monsanto çalışanının ağzından çıkanları bize aktarıyor: “Bu anlaşmayı yazarken biz hem hasta, hem teşhisi koyan, hem de tedaviyi yazandık- hepsi bir arada”

Shiva, GDO’ya dayalı ve gübre kullanımını teşvik eden bir tarım geleceği dayatmaya çalışmakla suçladığı Bill ve Melinda Gates Vakfı’nı da desteklemiyor. Guardian’ın Küresel Kalkınma sitesinin destekçilerinden olan vakıf, tarım alanındaki en büyük oyunculardan birisi.

ABD küresel açlığı önlemek için bu yıl 1 milyar dolar harcayacak – ama bunun içerisinde büyük işletmelere verilecek destekler de var – Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma Departmanı ise aynı konuya 2009 yılında 20 milyon sterlin ayırmıştı. Gates Vakfı’nın geçtiğimiz birkaç yıl içinde Afrika ve Asya’daki küçük çiftçilere destek için harcadığı miktar ise 2 milyar dolardan fazla.

 

Etiyopya’da bir tarlayı sürmek ve tohumları toprakla buluşturmak. Fotoğraf: Andrew McConnell/Alamy

 

Vakıf, Afrika’da genetiği değiştirilmiş organizmaları test eden ve 2020 yılına kadar 20 milyon küçük çiftçinin gelirini 2 katına çıkarmayı ve 20 ülkenin gıda güvenliğini sağlamayı hedefleyen Nairobi merkezli adı Yeşil Devrim İçin İttifak anlamına gelen Agra’nın da aralarında bulunduğu kuruluşları destekliyor. Şu anda GDO’lu tohumlar sadece üç ülkede ekilebilmesine rağmen, bu durum önümüzdeki 5 sene içerisinde değişecek gibi gözüküyor.

Gates Vakfı’nın tarımdan sorumlu yöneticisi Sam Dryden geçtiğimiz sene Guardian’a verdiği ropörtajda ülkelerin GDO ekimine izin vermesi için lobi yaptıklarını ancak aynı zamanda büyük şirketler tarafından göz ardı edilmiş olan süpürge darısı, akdarı ve manyok gibi ana ürünlerde daha fazla yatırım ve geleneksel üretime destek vermek istediklerini de belirtmişti.

Bunlara rağmen Shiva Agra’nın Afrika’nın tohum özgürlüğüne karşı bir saldırı yapmakta olduğunu düşünüyor. “Agra tek başına etkisiz olabilirdi. Ama Gates’in fon yaratma konusundaki başarısıyla Agraçok büyük bir etkiye sahip olacak.” diyor ve Agra elçisi Kofi Annan’ın Birleşmiş Milletler’in Tarım ve Gıda Organizasyonu’ndan (FAO) fon almayı denediğini de hatırlatıyor.

Agra, kendi internet sitesinde ısrarla Gates Vakfı gibi büyük uluslararası hayır kurumlarının bir uzantısı olmadığını, kendi yönetim kuruluna ve karar mekanizmasına sahip bağımsız bir kuruluş olduğunu vurguluyor. “Kaynaklarımız birçok uluslararası bağışçıdan geliyor olabilir ancak bizim temelimiz, yaklaşımımız ve komutamız kesinlikle Afrikalı” diyor Agra.

Shiva’nın GDO’ya getirdiği temel eleştiri tüm bu sürecin gerçek dünyanın karmaşıklığını yansıtmada başarısız olacak bir “petri kabı” deneyi olduğu. “Bir genin içerisinde herşeyi halledebileceğinizi düşüncesi karmaşık organik sistemler için çok ilkel” diyor Shiva. “Sistem yaklaşımından uzaklaşmamalısınız. GDO bir kaçış yolu bulma denemesidir, tek bir gene odaklanma ve sonra da onu değiştirme denemesidir.”

Shiva ayrıca bir geni izole edip tuza ya da kuraklığa dayanıklı bir tür yaratma düşüncesini de reddediyor. “Diyelim ki iklime dayanıklı 1500 gen var ve biz gen bankasına gidip en fazla potansiyele sahip 100

genin üzerine bir kumar oynuyoruz. Kuraklığa dayanıklılığa gerçekten en çok neyin katkısı var hala bilmiyoruz. Bu deneme yanılma, kuraklığa dayanıklı genler bulmanın güvenilir bir yöntemi değil. Burada yaklaşım çeşitlilik temelli olmalı, herşeyi çözebilecek sihirli bir değnek yok elimizde.Çeşitlilik, adaptasyon ve dirençilik konusunda bizim yol göstericimiz olmalı.”

“Üstelik” diyor Shiva, Hindistan’daki çiftçiler çoktan Nalibakuri, Kalakaya ve Inkiri gibi kuraklığa dayanıklı türler ve Bhundi ile Kalambank gibi tuza dirençli türler geliştirmeyi başardı.

Shiva, tohum çeşitliliği mücadelesinde tüm dünyadan farklı grupları tohumlarını korumaya, saklamaya çağırıyor; Şubat ayındaki Birleşik Krallık gezisi de bunun bir parçasıydı. Kendi hareketini “açık kaynak kodlu yazılımlara” benzeterek, “açık kaynaklı tohum” olarak adlandırıyor.

Shiva için GDO, 20 yıllık tutulmayan sözlerin ve süper dayanıklı otlar ve böceklerin ortaya çıkışına neden olan daha beter sonuçların sorumlusu. Hindistan’da “Kurtsavar” adıyla satılan BT (Bacillus thuringiensis) Pamuğu pamuk kurdu zararlısını kontrol etme hedefiyle ortaya çıkmıştı ancak Tohum Özgürlüğü Raporu‘na göre pamuk kurdu artık BT Pamuğuna dayanıklı bir tür haline geldi. Tüm bunlara ek olarak yeni böcekler belirdi ve çiftçiler daha fazla ilaç kullanmak zorunda kaldı.

İklim değişikliği, Shiva’ya göre biyolojik çeşitliliği çok daha önemli kılıyor. “Bir iklim değişikliği döneminde, dünya olabildiğince çeşitlilik arz eden bir sisteme ihtiyaç duyar” diyor Shiva. “Monokültüre dayalı tohum sistemi yanlış ve uygunsuz. Biyolojik çeşitliliğe dayanan sistem daha fazla ürün verir ve tohumların çiftçilerin ellerinde olmasını zorunlu kılar.”

 

Yeşil Gazete için çeviren: Bora Kabatepe

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(The Guardian, Yeşil Gazete)


More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.