Yazarlar

Eğitimde Kılık Kıyafet 2

0

Dün başladığım yazının bu ikinci bölümünde, AKP Hükümeti’nin 27 Kasım 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren öğrencilerin kılık kıyafetiyle ilgili yeni yönetmeliği eğitim sisteminde dinsel eğitimi ve başörtüsü serbestisini genişletmek amacıyla çıkardığı şeklindeki eleştiriyle ilgili bir tartışma yapmak istiyorum. (1)

Yine Aynı Taktik

Bu eleştirinin haksız olmadığını düşünüyorum. Bu bağlamda yeni yönetmeliğin 3. Madde’sinde özellikle dikkat çeken bir fıkra var:

(6) Kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur’an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilir. (2)

Aslında eski yönetmelik (Madde 12-3) kız öğrencilerin imam hatip okullarında kuran derslerinde başlarını örtebilmesine izin veriyor. (3) Yeni yönetmelik ise başörtü iznini imam hatip okullarındaki “tüm derslere” genişletiyor.

İşte yeni Yönetmeliğin püf noktası bu… AKP Hükümeti yine aynı şeyi yapıyor. Kendi muhafazakar dünya görüşü ve tabanının taleplerine hitap eden bir düzenlemeyi, toplumun geri kalan kesimlerine -özellikle liberallere ve özgürlükçü sola- hitabedecek şekilde özgürlükleri görece genişleten düzenlemelerle sarıp sarmalayarak, “hukuki bir paket” halinde kamuoyuna sunuyor.

Tabi artık fazlasıyla deşifre olan bu “hukuki paketleme taktiğini” görür görmez tanır olduk. Nitekim AKP Hükümeti 4+4+4 sistemiyle birlikte okullarda, bir yandan Kürtçe vb. yerel dillerin ders olarak konmasının önünü açarken, diğer yandan dinsel eğitim ve kuran öğretiminin önünü açtı. Kadrolaştığı kimi kamu kurumlarında hem erkeklere, hem kadınlara belli ölçüde kıyafet serbestisi getirirken, arzu eden kadın çalışanlara baş örtüsüyle iş yerinde bulunabilme imkanını sağladı.

Öte yandan bu yönetmeliği karşıt yönden, yani baş örtüsü yasağını devam ettirdiği için eleştirenler de var! (4) Aslında bu da haksız bir eleştiri değil. Bu açıdan 4. Madde’de bir başka dikkat çekici fıkra daha bulunuyor:

e) Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz. 3 üncü maddenin altıncı fıkrası hükümleri saklıdır.

Bu madde eski kısıtlayıcı 12 Eylül yönetmeliğiyle tam bir paralellik içinde. Aslında, bir anlamda baş örtüsü ve sakal gibi dinsel sembollerin serbestleşmesi karşısında statükoya verilmiş bir taviz bu. Peki son seçimlerde %47 halk desteğini arkasına almış bir AKP bu taktiklere ve tavizlere başvurma ihtiyacını niye duyuyor?

Siyasi Dengeler ve Çekinceler

AKP 2003’ten beri vesayetçi Kemalist statükoya karşı giriştiği manevralarda statükoya ve onun sivil ve politik toplum içindeki destekçilerine başka taktik tavizler de verdi. Yine bu manevralar sırasında yukarda değindiğim “hukuki paketleme taktiğini” de, halihazırda temsil ettiği hegemonik sınıflar ve cemaatlerin dışındaki kimi muhalif kesimlerin (Kürt siyasi hareketinin, alevilerin, liberallerin, özgürlükçü solun vb.) desteğini sağlamak adına çok kez uyguladı.

Aslında AKP bütün o “ileri demokrasi ve açılımlar” tiyatrosunu, AB sürecinin dayatmaları kadar, iç siyasi dengelerde Kemalist statüko karşısında kırılgan da olsa ittifak arayışları nedeniyle sahneledi.

Zira temsili demokrasi oyununda hegemonya salt %47 oy oranıyla kurulacak bir şey değildir. Her yeni manevrada, siyasi ortamdaki farklı aktörlerin konumları, rolleri, ağırlıkları dikkate alınmalı, kırılgan dengeler titizlikle korunmalıdır.

AKP Hükümeti, bu demokrasi oyununu son döneme kadar belli bir dikkatle oynadı. İşte bu süreçte demokrasi ve özgürlükler adına edindiğimiz iyi kötü kazanımlar, AKP’nin demokrasi ve özgürlüklere olan inancından değil, nesnel siyasi koşulların dayattığı denge kaygılarıyla oynadığı bu oyunun neticesinde -eğrisi doğrusuna- elde edildi.

Zaten AKP’nin desteğini sağladığı kimi muhalif aktörler (örneğin basındaki kimi liberal odaklar ve özgürlükçü solun kimi unsurları) açısından bu, özünde AKP’ye değil, onun ortak hasma karşı giriştiği manevralar sırasında, nesnel siyasi koşulların zorlamasıyla kerhen attığı demokratikleşme adımlarına verilmiş şartlı ve kırılgan bir destekten ibaretti.

Yönetmeliğin Net Değeri: Bardağın Dolu Tarafı

Yeni yönetmeliğe geri dönersek: AKP okullarda dini eğitimin ve baş örtüsünün alanını “bir tık” genişletiyor; ama karşılığında imam hatipler dışında baş örtüsünü sınırlıyor ve kılık kıyafette genel olarak göreli bir serbestleşme sağlıyor. Bu açıdan, AKP’nin bu yönetmelikte, bir yandan temsil ettiği toplumsal sınıf ve ideolojik grupların sempatisine hitap eden hukuki adımlar atarken, bir yandan da diğer (hem özgürlükçü talepleri olan hem de statükoyu destekleyen) toplumsal kesimlerin bu adımlar karşısında duyacağı tepkileri dengelemeyi amaçlayan tavizler verdiği söylenebilir.

Bu açıdan yeni kılık kıyafet yönetmeliğinin öğrencilere dinsel eğitim ve başörtüsüyle ilgili hususlar dışında sağladığı serbestleştirici kazanımların, AKP’nin birincil hedefleri olmaktan çok, nesnel siyasi koşulların dayattığı denge kaygılarıyla verdiği “istemsiz tavizler” olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak bu durum bu göreli kazanımların değerini yitirmesine neden olmaz bence. Tekrarlamak gerekirse yeni yönetmelik eski 12 Eylül yönetmeliğinin getirdiği katı kısıtlamaları bütünüyle ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde gevşetip, öğrencilerin kıyafet serbestisini genişletiyor.

Öte yandan, statükocu kesimlerce -özellikle ulusalcı solda- büyük bir tehlike olarak algılanarak sorgulansa da başörtüsü konusunda ki kısmi serbestleşme özgürlükçü solun penceresinden bakıldığında inanç özgürlükleri adına bir kazanım olarak değerlendirilmelidir.

Zira özgürlükçü-eşitlikçi-çoğulcu perspektife göre her dinsel-etnik topluluğun kendi kültürünü, dinini, dilini genç nesillerine aktarabilmesi için olanaklara sahip olması; daha önemlisi bu olanaklarını fiilen ve engellenmeden kullanabilmesi, arzu edilmesi ve savunulması gereken olumlu bir gelişmedir.

Bu Türkiye koşullarında aleviler için de sünniler için de ermeniler için de yahudiler için de aynı ölçüde savunulması gereken bir hak ve özgürlük olmalıdır. Devletin toplumun farklı kesimlerinin bu bağlamdaki taleplerine yanıt vermek üzere düzenlemeler yapması da temel görevlerinden sayılmalı; hükümetlerin bu doğrultuda atacakları -ya da temsili demokrasi oyununun koşulları içinde ve/veya muhalefetin çabası neticesinde atmak zorunda kalacakları- adımlar, her halükarda hak ve özgürlükler bağlamında getirecekleri kazanımlar adına desteklenmelidir. Sırf hükümetlere karşı muhalefet etmiş olmak uğruna, bu kazanımlara -hele ki bunlar için uzun süreli bir politik mücadele verilmişse- sırt çevrilmemelidir.

İnanç Özgürlüğüne Desteğin Koşulları

Ancak açıktır ki bu desteğin çok dikkat edilmesi gereken koşulları olmalıdır. Öncelikle devletin her etnik-dinsel grubun talebine, toplumun sayısal çoğunluğunun dinsel inanç yapısından ve hükümeti elinde tutan parti yöneticilerinin, üyelerinin ve tabanının dinsel inançlarından azade olarak eşit bir meşruiyet ve değer biçerek yanıt üretmesi gerekir. Buna bağlı olarak, toplumda sayısal bir çoğunluk oluştursun oluşturmasın herhangi bir dinsel grubun ya da o grup adına devletin diğer dinsel gruplar ile herhangi bir dine mensup olmayanlara karşı fandamentalist bir tavra girmesi ve/veya dayatmacı düzenlemeler getirmesi önlenmelidir.

Burada AKP’nin Türkiye’de şeriat düzeni kurmak isteyip istemediğine dair spekülasyon yapmak gibi bir amacım yok. Ancak AKP Hükümeti’inin 2003’ten beri, temsil ettiği toplumsal sınıflardan, dinsel gruplardan (nam-ı diger cemaatlerden) parti üyelerinden ve tabanından gelen itkiyle devletin dinsel inançlarla mesafesini ayarlarken çubuğu büyük ölçüde sünni İslam’dan yana kırdığı ve kamusal alanda ciddi bir sünni muhafazakarlaşmanın önünü açtığı su götürmez bir gerçektir.

Bu açıdan, bugün salt AKP’ye muhalefet etmek adına değil; ama toplumu oluşturan farklı dinsel-etnik grupların ve farklı inançlara sahip bireylerin hak ve özgürlüklerinin savunusu adına Hükümet’in tavır ve tutumunu, yaptığı hukuki düzenlemeleri, idari vb. tüm uygulamaları dikkatli bir gözetim altında tutmak ve sünnil müslümanlar dışındaki diğer inanç gruplarının devletten beklenti ve taleplerini bu bağlamda sahiplenmek, muhalefetin -özellikle özgürlükçü sol muhalefetin- çok meşru ve önemli bir ödevidir.

Bardağın Boş Tarafı

Bu bağlamda… Evet, yeni kılık kıyafet yönetmeliği, halihazırda eski yönetmeliğin imam hatip okullarındaki kuran derslerinde tanıdığı baş örtüsü serbestisini diğer derslere genişletiyor ve bu küçük gibi görünse de AKP’nin dikkatle izlenmesi gereken adımlarından biri.

Ancak başörtüsü serbestisinde yeni yönetmelikle gelen bu göreli genişlemenin diğer inanç gruplarının özgürlükleri ve çocuklarının eğitim hakları karşısında genel ve ciddi bir tehdit oluşturacağını söylemek güç. Çünkü yönetmelikte diğer okullarda kuran dersleri dışında, imam-hatiplerde ise dersler dışındaki okul alanlarında -bırakın baş örtüsünün dayatılmasını- baş örtüsü yasağı açıkça devam ediyor.

Bunun ötesinde, yeni yönetmelik, gençlerin siyasi kimliği ve özellikle kadın öğrencilerin cinsel kimliklerini yansıtan kıyafetler, takılar, makyaj vb. karşısındaki kısıtlamaları sürdürüyor. Ki yine tekrarlarsak, bu kısıtlamalar muhafazakar AKP’nin yeni yönetmeliğiyle başlamış değildir. İstisnasız hepsi 1981 tarihli eski 12 Eylül yönetmeliğinde daha katı ve detaylı şekilde yer almaktadır. Elbette AKP bu kısıtlamaları kendi muhafazakar bakışı nedeniyle sürdürmektedir. Ancak bu ironik bir şekilde Cumhuriyet’in kuruluşundan beri gençlere ve kadınlara yönelik cinsiyetsizleştirici ve kimliksizleştirici bakışın da sürdürülmesidir.

Sonuç olarak bu yönetmelikte de hala çocukların ve gençlerin siyasi ve cinsel kimliklerinden arınmış mahluklar olarak algılanmasına devam edilmekte ve vesayetçi Kemalist statükoyu sonlandırmak iddiasında olan AKP konu gençlerin cinsel ve siyasi kimlikleri olduğunda aynı vesayetçi tutuma bürünmektedir. Dolayısıyla, özgürlükçü solun yeni yönetmelik karşısında asıl sorgulaması gereken husus, baş örtüsü ile ilgili getirdikleri değil, gençlerin cinsel ve siyasi kimlikleri karşısında sürdürdüğü vesayetçi tutum ve ortadan kaldır(a)madığı yasaklar, kısıtlamalar olmalıdır. Yapılması gereken ise yönetmeliğin uygulanmaya başlayacağı 2013-14 öğretim yılına dek bu konuda muhalefeti yükseltmek ve bu kısıtlamaların kaldırılması için uğraş vermektir.

Referanslar:

(1) http://www.egitimsen.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=18001&sube=0#.ULi-8lbpvDQ

(2) http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121127-1.htm

(3) http://mevzuat.meb.gov.tr/html/52.html

(4) http://www.islahhaber.com/ozgur-egitim-sen-bu-yonetmeligin-neresi-yeni-28910h.htm

 

 

Gökçen Özdemir

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.