Dış Köşe

Öğrencileri şiddete itmek, klasik sağcı politikadır

0

Öğrenciler etkili ve yetkili kimselere yumurta atmasın! Güzel. Atmasınlar. Benim de gönlümde yatan, solcu öğrencilerin, Süheyl Batum veya Burhan Kuzu’yu, konuşturmamak yerine utandırmaları olurdu. Batum’a “sen ne ayaksın kardeşim?” diye yüklenebilirler, Kuzu’ya partisinin lafta demokratlıkla icraatta bu köhne sağcılığı nasıl biraraya getirebildiğini sorabilirlerdi. Düzen partilerinin ezilenleri, yoksulları nasıl umursamadığını; AKP’nin hayal dünyasının, işçilerin sabah topluca dua edip patrona tapınarak üç kuruşa çalıştığı bir Doğulu kapitalist düzenden öteye gidemediğini; CHP’nin tek işlevinin zorbalıkla kurulup zorbalıkla sürdürülen bir devlet rejimini korumak olduğunu cümle âleme anlatabilirlerdi. Son polis saldırısının asla münferit hadise olmadığını, polisin zaten her türlü solcu öğrenciyi düşman bellesin diye şartlandırılıp öyle yetiştirildiğini ortaya koyabilirlerdi. Hangi hükümet gelirse gelsin, özellikle öğrencilere ve hele solcu öğrencilere inanılmaz bir gaddarlıkla, âdetâ katledilmiş ailesinin intikamını alır gibi saldıran gencecik polisler üreten mekanizmayı teşhir edebilirlerdi.

Ve daha pek çok konuda toplumun gözlerini, ufkunu açabilirlerdi.

Elbette önce kendi gözlerinin ve ufuklarının buna elverişli olması gerekir. Bu bambaşka bir konu. Ama burada ilginç bir dolayımdan devreye giriyor: Öğrencilerin ne düşündüğünü, ne söyleyeceğini hiçbir zaman işitemiyoruz, çünkü onlar ses çıkarmaya kalktığında birileri hemen polisi üstlerine sürüyor. Hem de ne sürme! Ne diyorlar acaba “eylem” öncesinde polislere? “Bunlar insan değildir, nefes almaları haram, bu mikropların alayını temizlemeden bu vatan kurtulmaz…” falan mı? (Not: Bunların hepsi ve dahası, bendeniz ve birlikte devlet şefkatine maruz kaldığım arkadaşlara defalarca söylenmiştir.)

Bunları söyleseler bile, yere düşmüş genç bir kızın bacaklarının arasını postalıyla tekmeleyen polis karakterini hangi eğitimle, hangi terbiyeyle izah edeceğiz? (Bu vesileyle, dövülürken bebeğini kaybeden genç kadını ahlâksızca yargılamaya kalkan vicdansızların, şerefsizlerin hâlâ Türk medyasında iş yapabiliyor olduğunu hatırlatayım.)

Hükümetin, özellikle başbakanın hiç mi hiç anlamadığı bir hakikat var –biz sıradan insanlarla ilişkilerine dair. Siz, yetkilisiniz beyler; arkanızda koruma ordusuyla, zırhlı arabalarla geziyorsunuz. Kılınıza dokunanın hayatını kaydırma gücünüz var. Adı üstünde yahu, iktidarsınız! Ben çıkar size bağırırsam, bunun adı “vatandaş tepki gösterdi”dir, siz bize bağırdığınızda zorbalık olur. Bunu kavramak bu kadar zor mu? Kavrayamıyorsanız ve polisiniz gaddarlık gösterileri yaptığında niye sizi suçluyorlar diye alınıyorsanız ya iktidar olmayın ya da bir zahmet oturup düşünün, kavrayamadığımız bir şey mi var acaba diye. Üçüncü ihtimali de söyleyeyim, hizmet tam olsun. İşbölümü gereği her zamanki gibi Bülent Arınç’a telafi operasyonu yaptırmayın, çıkın açıkça deyin ki: Evet, devleti ordu vesayetinden kurtarmaya uğraşıyoruz, bu yenilik, ama toplumsal mevzularda bizden önceki sağcı politikacılardan ne gördüysek onu yapıyoruz; solcu öğrenci dediğin, dövsün, yerlerde sürüklesin, bebeğini düşürtsün, işkence yapsın diye polise verilmiş eğlence malzemesidir, böyle öğrendik.

Başa döneyim: Yumurta atmak, susturmak yerine görüşlerinin kofluğunu göstermek, varsa yalanını ortaya çıkarmak, aslında neye hizmet ettiğini ortaya koymak, siyasî hasmı yenmenin esas geçerli yollarıdır. Birini konuşturmadığınızda hep gizli bir haklılığı korur. Bu, CHP gibi bir müessesenin yetkilisi olmasına rağmen Süheyl Batum için dahi geçerlidir. Nasıl dövülen öğrenciler için fazlasıyla geçerliyse. Lâkin, İstanbul’daki gibi bir seri vahşeti icra ediyor ve sonra da genç insanlardan mâkûl, efendice, hele size karşı saygılı ve anlayışlı tepkiler bekliyorsanız… haydi zor belâ kazanabildiğim parayı tazminat davalarında kaybetmeyeyim de şöyle demekle yetineyim: ben size ne diyeyim!

Solcu öğrenciler nezdinde diyeceğim lafın ne kadar kıymeti harbiyesi var, kestirmem zor, ama belki iki dakika kulak veren olur diye, şunu söylemek isterim: Türkiye Cumhuriyeti’nde devletin muhalefetle baş etme yolu sadece baskı ve zorbalık değildir. Böyle görünür ama görünüş yüzeyseldir. Esas olarak öncelikle sizi kriminalize etmeye çabalarlar. Üstünüze saldırırlar, günlerinizi vahşete maruz, dehşet içinde geçirmenize yolaçarlar. Siz, her şeyi bir yana bırakıp kendinizi savunmak zorunda kalırsınız. Elbette saldırılara pabuç bırakmak istemezsiniz, sertleşirsiniz. Hayal ettiğiniz güzel dünyadan, eşitlik rüyalarından, mutlu gelecekten giderek eser kalmaz, tek derdiniz, ifade yollarınızı, söz söyleme hakkınızı, giderek hayatınızı korumak olur. Bu sizi acımasızlaştırır, kendi değerlerinizden uzaklaştırır.

Oysa hakiki derdi ve hayali insanların eşitlik ve özgürlük içinde yaşaması olan birilerinin sözü karşısında aslında kimse direnemez. Üstünüze saldırarak, sözü küçümsemeye zorlarlar sizi. Kendi aranızda kuracağınız düzen dışı ilişkilere kafa yormanızı önlerler. Bu adaletsiz düzeni ve dünyayı dinamitleyecek olan, eşitlik düşüncesini sindirmiş, haksızlıktan mutsuz ve rahatsız olan insanların dayanışma içinde geliştireceği alternatif bir hayattır. Tamam, istediğiniz kadar sert olun, tavizsiz olun, kendinizi harcatmayacağınızı gösterin. Ama ne olur, o adamları zorla susturmayın, karşılarına geçip öyle şeyler söyleyin ki, susup başlarını öne eğmek zorunda kalsınlar. Hem sizin muhatabınız onlar değil ki, akşam eve ekmek götürme derdinde olan ya da komşusu açken uyuyamayan milyonlarca insan. Yumurtaları, çocuklarına yumurta yediremeyenlere dağıtsanız, politikacıları açık yüreğinizle, parlak zihninizle mat edip yere serseniz?

Kaynak: Taraf Gazetesi, 11 Aralık 2010

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.