İklim KriziManşet

Bodrum’da da ‘eylemce’ vardı

0

10.10.10’da Bodrum’da da ‘eylemce’ vardı. Küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla yapılan eylemde aktivist grup pankartlarıyla, çanlarıyla, davulları ve dümbelekleriyle Belediye Meydanı’nda buluştu. Yeşiller Partisi üyelerinden Cüneyt Karaloğlu’nun okuduğu basın bildirisinden sonra İskele Meydanı’na çalgılı ve şarkılı bir yürüyüş yapıldı. Burada dokuztaş, bilye ve uzun eşek oynayan eylemciler Ender Kasal, Erkan Şimşek, Yücel Şenol’un müziğini dinlediler. Bu arada Kajal’ın tasarladığı 350 Hemen Şimdi, 350 için Rüzgar, 350 için Güneş  pankartları özellikle çocukların çok ilgisini çekti.

Eylemde okunan basın açıklaması şöyle:

“Sevgili Bodrumlular ve Bodrum severler bugün burada 350.org öncülüğünde tüm dünyadan 188 ülkede düzenlenen 7014 etkinlikten birinde bir aradayız ve yaşadığımız her yerde küresel ısınmaya dikkati çekmek üzere EYLEMCE var.
Geçtiğimiz 2009 Aralık ayında son yıllarda imzalanması gündemimizi sıkça meşgul eden Kyoto Protokolünün yerini alması gereken Kopenhag zirvesi 193 ülkenin 2 hafta boyunca kıran kırana süren pazarlıklarına sahne oldu. Sonuçta zirve yasal bağlayıcılığı olmayan, katılımcıların tamamının onayını almayan ve beklentiler karşılamaktan çok uzak bir anlaşma ile sonuçlandı. Zirve sonucu ile ilgili genel kanı “dağ fare doğurdu” olarak tanımlandı.

Kopenhag zirvesinden sadece birkaç hafta önce Amazon yağmur ormanlarında sıra dışı yoğun bir kuraklık hüküm sürerken, Suudi Arabistan çöllerini seller götürdü.  Pakistan’da meydana gelen sel tartışmasız bir tufandı ve ülkenin beşte birini sular altında bıraktı. Sonuç, 20 milyonu evsiz kalırken. Selden 40 milyon insan etkilendi. Latin Amerika’da, Rize’de, Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da alışılmadık boyutta sel ve heyelan felaketleri yaşandı.

İçinde bulunduğumuz yıl geçtiğimiz on yılda olduğu gibi gezegenimizin tarihindeki en sıcak yıl olmaya aday. Bu yaz başta Pakistan olmak üzere gölgede 54 derecelere varan sıcaklık rekorları kırıldı. İstanbul 28 derece iken başta Rusya olmak üzere kuzey Avrupa’da sıcaklıklar 35-40 derecelere ulaştı ve bazı bölgelerde aylarca sürdü ve on binlerce kişinin ölümüne neden oldu.

Bu yıl Grönland’dan kopan Bodrum yarımadasının dört katından daha büyük bir buzulda rekorlardan birini oluşturdu. Dünyanın çeşitli yerlerinde, milyonlarca insanın hayatını etkileyen, pek çok felaketi daha bu listeye eklemek mümkün.
İklim değişikliğine neden olan küresel ısınmanın kaynağını oluşturan bugün tükettiğimiz tüm fosil yakıtlar dünyamız biyosfer tabakasının karalarda ve okyanuslarda oluşturduğu son dört yüz milyon yılda farklı jeolojik katmanlar içinde oluşmuş birikimidir. Biz insanlar bu dört yüz milyon yıllık birikimi sanayi devrimi sonrasında giderek artan oranda neredeyse tamamen tükettik. Bugün ortalama bir yılda dört milyon yılda oluşmuş fosil yakıtı tüketmekteyiz.

Bu tüketimin sonucu olarak iki yüzyıl kadar önce atmosferimizde bulunan sera gazlarının en sabıkalısı olan karbondioksit milyonda 275 parçacık seviyesinde idi, yani bilimsel ölçü birimi ile 275 ppm. Oysa günümüzde bu miktar 392 ppm’e ulaşmıştır ve yılda 2 ppm artmaktadır.

Bugün yukarda örneklerini sıraladığımız dünyanın çeşitli yerlerinde oluşan iklim felaketlerinin giderek küresel bir kıyamete dönüşmesini engellemek için yakın gelecekte Küresel ısınmayı iki derecenin altında tutmanın kritik eşiği olan sera gazlarının 350 ppm. Sınırında tutulması artık acil ve yaşamsaldır.

Bu nedenle bizler dünyamızda parçası olduğumuz yaşamı savunmak için “350 ppm hemen şimdi” diyoruz. Ve çocuklarını düşünen ve gelecekte de yaşamın vazgeçilemez değerdeki çeşitliğinin korunması için herkesi bu haklı talebi paylaşmaya davet ediyoruz.

Güncel jargonla dünyamızın artık küresel bir köye dönüştüğü tespiti, biz sıradan insanlara sermaye, mal ve hizmet hareketlerinin bu durumun doğal bir sonucu olduğu ve artık yadırganmaması gerektiğini ve başımıza gelenleri artık sorgulamadan kabul etmemiz gerektiğini dayatıyor. Bu dayatma Küreselleşmenin yaşattığı her boyutta olumsuzluğu sanki olmazsa olmaz, hayatın gerçeği açmazına dönüştürüyor.

Bugün küresel ısınmanın somut sonucu olan iklim değişikliği; kuraklık, kıtlık, açlık ve bunların oluşturduğu göç sarmalı ile küresel boyutta giderek kitleselleşen bir döngü yarattı.

Üzülerek kabul etmeliyiz ki yukarıda ortaya konan karanlık tabloyu değiştirecek olumlu işaretler ne küresel boyutta, ne ulusal boyutta ne de yakın çevremizde mevcut değil. Başta gelişmiş ülkeler tarafından sürdürülmekte olan tüketime dayalı ekonomik model, maalesef tüm dünya insanlarının talebi haline gelmeye devam etmekte ama kaynaklar bu talepleri karşılamaktan çok uzak olmakla beraber yıkıcı küresel etkileri de beraberinde getirmekte.

Dünyada özellikle başta gelişmiş ülkeler olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik dönüşümü sağlayacak, bilimsel çalışmalar, teknolojik gelişme ve pazar oluşumunu teşvik eden düzenlemeler yetersizde görülse yapılırken, bizim gibi ülkelerde planlamada dahi karbon salınımını azaltacak önlemler yöneticilerin aklına gelmemektedir.
Bu alanlarda geri kalmamızın nedeni, siyasi bağımsızlık konusundaki hassasiyetimize rağmen, teknoloji ve inovasyon geliştirme konusunda kendimize duyduğumuz öz güven eksikliği sonucu oluşan İçselleştirdiğimiz dışa bağımlılıktır.
Bu durum bizi dünyayı geriden takip eden demode ve karbon salınımı yönünden sorunlu teknolojilere pazar haline getirmektedir.

Son dönemde rüzgâr enerjisi üretimine dönük bazı gelişmeler olmakla birlikte, güneş, jeotermal kaynağı zengini ülkemizde durum henüz emekleme aşamasında bile sayılamaz.

Geçen dönemde çıkartılan yenilenebilir Enerji Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu gibi yasal düzenlemeler olması gerekenin çok gerisinde kalmıştır. Teşvikler çıkar lobilerinin isteği doğrultusunda engellenmektedir.
Küresel hegemonyanın lobileri bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kontrol edemeyecekleri güneş ve benzeri enerjilerin gelişmesi ve yayılmasını her türlü entrikayla engellemeye çalışıyorlar.

Enerji tasarrufu tedbirleri toplumun bazı kesimlerinde tartışılmakla birlikte henüz toplu taşıma projeleri dahi bazı kesimler tarafından engellenmektedir. Güncel uygulamalarda konu dikkate alınmamaktadır. Oysa pek çok yeni yaklaşımın bu alanda gündeme gelmesi ve tartışılması gerekmektedir. İmar planlarına gerekli anlayışın henüz yeterince yansımadığını görüyoruz.  Yerel yönetimlerin 1/25000 Plan hükümleri doğrultusunda enerji verimliliğini artıracak, TS 825 Standardı gibi yalıtım standartlarını yükseltecek uygulamaların yaygınlaşması ve görüntü kirliliği yaratmayacak ancak yenilenebilir enerji kullanımını özendirecek düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak bugün yaşadığımız bu küresel çöküşte Şirketler ve onlara bağlı yönetenler kadar her bireyin az veya çok pay ve sorumluluğu vardır.

Günümüz insanında gözlemlenen en düşündürücü değişim, o ünlü şartlara uyum yeteneğinin küresel sistemin pompaladığı bireycilik ve yönetenlerin güçlerini korumak adına sürdürdükleri antidemokratik tahammülsüzlüğün sindirici etkisi sonucunda dünyası ısınırken piştiğini fark edemeyecek bir uyuşturucuya dönüştüğü gerçeğidir.
Sanki bir fanus içinde yaşıyormuş gibi kendisini çevresinden izole etmiş ve kendi başına bir şey gelmediği sürece duyarsızlaşmıştır.

Artık tüketim alışkanlıklarımızı ve yaşama biçimlerimizi gözden geçirip hepimizin az çok payımız ve geldiğimiz bu noktada ahlaki sorumluluğumuz olduğu gerçeğini kabullenerek kaçınılmaz hale gelen değişimi gerçekleştirmemiz gerekmektedir.

Her gün çemberini biraz daha daraltarak bağımlılıklarımızı artıran, yarattığı ekonomik ve çevresel sorunlarla hayatımızı daha yaşanmaz kılan “Küresel Tüketim Ekonomisi” sistemine karşı, bireyin üzerinde yaşadığı dünya ile daha barışık yaşamasını olanaklı kılacak Dönüşüm Odaklı Ekonomik sisteme doğru zaman kaybetmeden geçmek zorunluluğu vardır.

Bu nedenle hep beraber 350 ppm. Hemen Şimdi diyoruz.

Bundan sonra10/10/10 tarihini takvimlerimize kaydedelim. Çünkü Küresel ısınmanın gündemimizde kaldığı sürece veya bir başka deyişle hasta ettiğimiz dünyamız tekrar iyileşene kadar bizler bu ve benzeri günlerde eylemcelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.”

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.