ManşetYeşillerden

Referandumdan Demokrasi Çıkabilir…. Ama Nasıl?

0

yesiller_partisi_amblemi_webReferandumla ilgili Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri Yüksel Selek ve Ümit Şahin tarafından yapılan basın açıklaması (10 Eylül 2010)

Kutuplaşmanın en üst noktaya taşındığı akıl dışı bir referandum süreci yaşadık.  Yarından sonra sandığa gideceğiz. Yeşiller Partisi olarak tavrımızı daha önce duyurmuştuk. İşlerin nasıl şirazesinden çıktığına dair iki gün önce haftalık bültenimiz içinde dağıttığımız bir değerlendirmemizi de aşağıda bir kez daha dikkatinize sunuyoruz. Anayasa değişikliğine dair daha Nisan ayında hazırladığımız raporu ve PM kararımızı da aşağıda hatırlatıyoruz. Her seçmen anayasa değişikliği hakkında doğru bir şekilde bilgilenip kararını oluşturma ve çarpıtılmış bilgilerden korunma hakkına sahip olmalıdır. Asıl yanlış olan iradelerin ipotek altına alınmasıdır. Son güne girerken vurgulamak istediğimiz son bir nokta var:

YEŞİLLER PARTİSİ
BASIN AÇIKLAMASI

REFERANDUMDAN DEMOKRASİ ÇIKABİLİR…

Kutuplaşmanın en üst noktaya taşındığı akıl dışı bir referandum süreci yaşadık.  Yarından sonra sandığa gideceğiz. Yeşiller Partisi olarak tavrımızı daha önce duyurmuştuk. İşlerin nasıl şirazesinden çıktığına dair iki gün önce haftalık bültenimiz içinde dağıttığımız bir değerlendirmemizi de aşağıda bir kez daha dikkatinize sunuyoruz. Anayasa değişikliğine dair daha Nisan ayında hazırladığımız raporu ve PM kararımızı da aşağıda hatırlatıyoruz. Her seçmen anayasa değişikliği hakkında doğru bir şekilde bilgilenip kararını oluşturma ve çarpıtılmış bilgilerden korunma hakkına sahip olmalıdır. Asıl yanlış olan iradelerin ipotek altına alınmasıdır.

Son güne girerken vurgulamak istediğimiz son bir nokta var:

12 Eylül günü yapılacak olan referandumdan hangi sonuç çıkarsa çıksın, demokrasinin galip gelmesi mümkündür. Bu da ancak siyasi partiler kanununun, seçim kanununun ve anayasanın birbiri ardından değişeceği bir sürecin bütün yurttaşların katılımıyla hemen başlatılmasıyla olabilir.

13 Eylül gününden tezi yok, ilk iş olarak siyasi partiler yasası değiştirilmeli, partilerdeki lider sultası kırılmalı, parti yapıları demokratikleştirilmelidir. Aynı anda seçim yasası değiştirilmeli, bütün partilerin seçime girmesi ve seçim ittifaklarının normalleşmesi sağlanmalı, %10 seçim barajı kaldırılmalı, adaylıkların liderler tarafından değil tabanın iradesiyle belirlenmesi ve bütün görüşlerin temsil edileceği bir Meclis’in oluşması garanti altına alınmalıdır.

Bu değişiklikler yapıldıktan sonra, 2011 ilkbaharında yapılacak barajsız genel seçimlerle oluşacak yeni parlamento temsil gücüne sahip olacaktır. Bu yeni Meclis ilk görevini yeni, demokratik ve sivil bir anayasanın yapımı olarak belirlemeli, toplumun bütün kesimlerinin, bütün siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin özgürce katıldığı bir anayasa yazım sürecinin sonunda 12 Eylül askeri anayasası gerçek anlamda tarihin çöplüğüne gönderilmelidir.

Bu süreç  çok hızlı ve sancısız bir şekilde başarılabilir ve 2011 bitmeden gerçekten YENİ bir anayasaya ve demokratik bir rejime sahip olabiliriz.

Aksi takdirde, bugünkü kaotik ortam sürecek, yeni gelecek hükümet yine kendi başına yeni bir anayasa yapmaya kalkacak, kutuplaşma devam edecek, ülkenin asıl sorunları yine bitmek bilmeyen bir rejim tartışmasının gölgesinde bırakılacaktır. Bu nedenle ısrarla sadece yeni bir anayasadan bahsetmememiz gerektiğini ve üçlü bir değişiklik sürecini vurguluyoruz:

Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu ve anayasa aynı süreçte değiştirilmelidir.

Pazar günü yapılacak referandumdan yeni bir kargaşa ortamı değil, gerçek bir demokrasi çıkmasının tek yolu budur.

13 Eylül eksiksiz demokrasiye geçişin ilk günü olsun.

10 Eylül 2010
Yüksel Selek – Ümit Şahin
Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri

REFERANDUM VESİLESİYLE AYNADAKİ  SURETİMİZ

Üç gün sonra, Türkiye seçmeni, “Anayasa Değişiklik Paketi” için oy kullanmak üzere sandık başına gidecek ve bir kısım seçmen de sandığı boykot edecek. Aylardır referandum sürecine kilitlenmiş durumdayız. Türkiye insanı belki de siyasete hiç bu kadar kilitlenmemiş, hiç bu kadar kıyasıya tartışmamıştı. Siyasi, sivil, arkadaş, dost, aile, karı koca, konu komşu tüm ilişkiler referandum tartışmalarıyla saflaştı, ayrıştı, zıtlaştı, zedelendi; buluştu, netleşti, kavuştu, birleşti.

Böylece, yaşadığımız bu süreç; kişilik yapımıza, sağduyumuza, aklımıza, duygu dünyamıza, ideolojik koşullanmamıza; ne kadar demokrat, ne kadar özgürlükçü olduğumuza kocaman bir ayna tutmuş oldu. Eğer tek tek bireyler olarak ve topluca bu aynaya bakıp kendimizle yüzleşmeyi becerebilirsek, belki yaşanan olumsuzlukları olumluluğa, kaotik halimizi düzene dönüştürebiliriz!

Aynadan yansıyan toplu görüntü:

–  AKP, CHP, MHP referandumu içi boş propagandayla, demagojiyle oy avcılığına, seçim yatırımına dönüştürdüler.
–  Propaganda konuşmaları karşılıklı olarak seviyesiz bir ağız dalaşından, hakaretten ve tehditten öte bir anlam taşımadı.
–  Başbakan her zamanki zorba üslubu ile oyunun rengini belirtmeyen, üyelerini serbest bırakan sivil toplum kuruluşlarını, “taraf olmayan bertaraf
olur” diye tehdit etmekten geri durmadı. Böylece ‘sivil dikta’ kaygısı çekenleri haklı çıkarmış oldu.
–  İdarenin, polisin ‘Hayır’cılara yönelik baskıcı uygulamaları vakayı adiyeden, hatta adetten sayılabilir. Olmasa şaşardık!
–  Hayır kampanyası için bildiri dağıtan CHP ve diğer partilerden gruplara İstanbul, Adana, Antalya gibi yerlerde kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırılar düzenlendi. Tabii ki kimlikler her seferinde belirsiz kaldı, kimse bu saldırıları üstlenmedi!
–  Sol, referandum sürecinde bir kez daha ayrıştı. Ayrışmakla da kalmadı, kendilerine devrimci, sosyalist diyen birtakım gruplar, “Yetmez ama Evet” toplantılarını basıp konuşmacılara yumurta fırlatma, boya dökme gibi şiddet eylemleriyle ve görüşlerini beğenmedikleri başka partiden sosyalistlerin resimlerini taşıyıp hedef göstererek ne kadar ‘devrimci’, ne kadar ‘demokrat ve ‘özgürlükçü’ olduklarını kanıtladılar.
–  Dünya sanki hiç değişmemiş gibi, hala soğuk savaş söylem ve eylemlerini ısrarla sürdüren cemaatleşmiş bazı sol gruplar, referandum vesilesi ile ve şiddet yoluyla“hakikatin tekeli bizde” demeye devam ederek görünür olma fırsatını kaçırmadılar.

Kişilik örüntülerimiz de bu vesileyle ayna gibi ortaya çıkmış oldu.

–  Kişilik prototipleri en çok, kendi tercihlerini, argümanlarını savunamayınca farklı düşüneni; Ergenekoncu, AKP yandaşı, zeka özürlü, cahil, tehlikeyi görmekten aciz vs. vs. vs. diye suçlayarak üste çıkma;
–  Demokrasiyi, özgürlükleri dilinden düşürmeyip farklı görüşler karşısında çifte standart uygulamak, farklı olana tahammülsüzlük;
–  Uygar, demokrat, barışçı geçinip ilk fırsatta şiddet söylemine başvurmak, olmazsa küsmek şeklinde tezahür etti.

Aynaya bakıp kendimize çeki düzen vermenin zamanıdır.

Yaşanan bütün çirkin davranışları tekil olaylar sayabiliriz. Her şeye rağmen, Anayasa sorunu Türkiye halklarının gündemine hiçbir zaman bu kadar yerleşmemişti.

12 Eylül Anayasasından tümüyle kurtulmaya, toplumsal mutabakatla yeni bir Anayasa yapmaya hiç bu kadar yakın hiç bu kadar arzulu olmamıştık.

Bütün bu tartışmaların odağında yer alan demokratikleşme ihtiyacımız, vesayet demokrasisinden, askeri demokrasiden kurtulmak için 13 Eylül’den tezi yok;

Yeni Anayasa için, İleri!

Yüksel Selek – Ümit Şahin
Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.