Yeşeriyorum

Yakamoz Işıltıları

0

yakamoz

Gazihan Çağlar

Son yıllarda yaşadığımız yoğun kuşatılmışlık halinin, arasıra yaşanan sıradan çöküş dönemi olduğu konusunda kuşkularım var. Derinlemesine bir şeylerin değiştiği, zaten içinde yaşadığımız hapishanenin hücrelerine girdiğimizi hissediyorum.

Ya da böyle algılamamızı isteyenler başarılı oluyorlar.

Artık sadece bize sunulan imgelerle yaşayıp düşündüğümüzü

söyleyebilir miyiz?

Kendimiz ve yakın-uzak çevremiz hakkında ne tür kavrayışlara sahibiz? Gündelik hayatımızı çevreleyen haber, görüntü, reklam, sloganlar bize ne anlatmaya çalışıyor. Alabildiğine yaşadığımız tek özgürlük olan “sınırsız tüketme özgürlüğü “ benlik duygumuzu, bireyselliğimizi, toplumsal bir varlık olarak durumumuzu nasıl etkiliyor? Özellikle son yıllarda ne ölçüde değiştik, ne tür bir kabullenmişlik ya da isyan duygusu içimizi kemirdi, altüst oluşlarımızın kaynağı neydi?

Toplumsal yaşantımızdaki kırılmaları gerçekten derinliğine anlamaya ve sindirmeye hazır mıyız?

Ve nasıl yapmayı düşünüyoruz?

Göz önündeki ve daha derindeki iktidarlar yaşadığımız ucubeliklerden pek rahatsız değiller.Yıllardır uyguladıkları “yeni insan” yaratma projelerinin “ürün”lerini görmekten , maçı galip bitirenlerin duydukları hazzı yaşadıkları kesin. İmaj dünyasındaki ufak tefek sorunların sonuçlarını da kafalarını kuma gömerek rahatlıkla atlatabilirler. Karşımızdakilerin zeka düzeylerini küçümsemeyelim. Onlar açısından problem yok. Standart şablonlarını uygulayıp işlerini çözüyorlar.

Yeni olan ise bu şablonların artık işe yaramayacağı kuşkusu.

Aklı ve umudu olanların mücadele yöntemleri ise karmakarışık.Yaşadığımız modern zamanlarda özel hayatlarına tutsak olan insanların sessizliği, yalnızlığı, “yaşayan-katılan” değil “seyreden” haline gelmiş olmaları başlıbaşına bir muamma olarak duruyor.

Değer yargılarını yitirmiş, kişisel ve toplumsal çöküşün eşiğindeki insanlara bir yön göstermenin ne denli zor bir uğraş olduğu açık. Kitle iletişim araçlarından, üniversitelerden, sivil toplum kuruluşlarından, sistem partilerinden yol gösterici olmalarını beklemek kuşatma altındaki şehrin son akşamında burçlardan ufku gözlemek gibi bir şey.

Yeni insan diye bize gösterilen, gözümüze sokulan “yaratıklara” dönüşmemizi istiyorlar aslında. Çevresel ve insani yıkımın, tecavüzün, töre-intihar diye yutturulan kadın cinayetlerinin, dilencileştirmenin arka planını görmeyelim diye.

Gerçeği aramak ve göstermek hiçbir dönem bu kadar zor olmamıştı sanırım.Demokrasi ve insan haklarının görülebilir, tutulabilir bir dönemi yaşayan, bilen var mı?

Evet bizi biz yapan karakteristik özelliğimiz “çöküş” toplumu olduğumuz gerçeği. Herşeyin sıradanlaştığı bir şiddetin burgacında sürükleniyoruz. Dipte uzun süre kalabiliriz. İyi olana, insani olana, sanatsal olana, doğru gibi görünene karşı defalarca aşılandık çünkü.

Yalanlarla büyüdük. Bu yalanları yeni kuşaklara olduğu gibi aktarmakta bir sakınca görmüyoruz.

Çıkış mı?

Başımızdaki bu dumanları savmakta belki.

Belki de kalmışsa eğer etrafımızdaki üç beş kişiye sarılmakta.

Gözlerimizde bir ses uğuldar da çocukluk şarkılarımızı hatırlarız birgün.

Serin bulutlar hafifletir yüzümüzün çizgilerini, bakışlarımıza çiçek tozları açar yeşilce.

Yakamoz ışıltıları gelip bulur diye öylece…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.