Yeşeriyorum

Kent, ekmek ve su – Süleyman Yılmaz

0

İklim değişimi tartışmaları son zamanlarda birbiri üstüne yayınlanan raporlar ve giderek artan bir şekilde tartışılmaya ve gündemimize daha fazla girmeye başlamış durumda. Bu tartışmalar üç temel üzerinden yapılmakta, ekonomik, bilimsel ve siyasal. Ekonomik temelde en çarpıcı bakış açısını yansıtan ve serbest piyasa ekonomi mantığı açısından bile bakılsa küresel ısınmaya karşı bir şekilde müdahale etmek gerekir diyen 30 Ekim 2006 tarihli “Stern” raporudur[1]. Bu rapora göre dünya ekonomisinin küresel ısınmaya karşı eğer önlem alınmazsa küresel ekonominin yüzde 20 küçüleceğini iddia etmektedir. Bir diğer rapor ise bilimsel tarafsızlığına çok fazla itiraz edilemeyecek olan 2 Şubat 2007’de açıklanan Birleşmiş Milletler çatısı altında toplanan IPCC ‘nin(Hükümetler Arası İklim Değişimi Jürisi) Dördüncü Değerlendirme Raporu. IPCC raporuna göre, özetle atmosfredeki karbon dioksit konsantrasyonu iki misline yükseldiğinde buna tekabül eden ortalama sıcaklık artışı 2 ila 4.5oC arasında olacak ve bu değer en kuvvetli ihtimalle 3oC.”[2]. Bu raporda dünyamızı ne tür sorunların beklediği bilimsel bir dil detaylı bir şekilde anlatılmakta.

Siyasal alanda dünyada çevreciler, ekoljistler, sivil toplum kuruluşları ve politik bir çok örgüt konunun önemine dikkat çekmek için çabalamaktalar.

Bu yazıda küresel ısınmanın insanlığın hala en temel uğraşısı olan tarımın ne şekilde etkileyeceğini ortaya koymaya çalışacağım. Tarımsal alanda yapılan yeni araştırmalarda gösteriyor ki sıcaklıktaki 1oC artış dünya tahıl üretiminde %10’luk bir azalmaya yol açacak[3]. Üstelik dünya ısısı yükseldikçe çiftçiler için her yıl eklenen 70 milyonun üzerindeki insanının beslenmesi gerekirken ısının birkaç derece yükseldiği bir yüzyılda, hasatlar yok olabilir[3,4]. Yani birkaç derecelik ısı artışı tüm hasatları yok edebilir. Küresel ısınmaya sebep olan emisyonlar içindeki tarımsal kaynaklı emisyonların katkı oranı %20 civarındadır.Küresel ısınmaya sebep olan insan faaliyetlerinden üçüncü tarım yer almaktadır ( birincisi sanayi , ikincisi ulaşım). Fakat küresel ısınmadan en çok etkilenecek olan ise tarımdır.[5]. İlk uygarlıkların ortaya çıkması, devletin ortaya çıkışı ve bugüne kadar gelmesi, sanayiinin doğması, modern toplumların oluşması gibi birçok şey tarımsal üretiminin sonucunda ortaya çıkan ürün fazlasının yöneticiler, askerler, ruhbanlar ve entelektüel bilgi üreten kesimin yaşamını sürdürebilmesi için bu fazlaya el konulmasıyla mümkün olabilmiştir.

Esas üretici sınıf olan köylü sınıfı tarihsel olarak çok uzun bir zaman geçimlik tarım yapmış ve devlete vergisini bu üretim şeklinden elde ettiği fazlayla ödemiştir. Sanayi devrimi ile sanayi için hammadde üretmeye zorlanmasıyla endüstriyel tarım ortaya çıkmış. Artan hammadde ihtiyacınının karşılanması ve artan kentsel nüfusun beslenmesi için tarımsal ürünün miktarını artırmak amacıyla tarımsal mekanizasyonla birlikte kimyasal gübre, pestisid, hibrid tohum ve hormon kullanılmasıyla ürün miktarı artırılmaya çalışılmıştır. Kısa vadede toprakların verim gücünün bu yöntemlerle zorlanmasıyla belirgin oranda ürün artışı sağlanmıştır. Dünya Nüfusu 1950’de 2,5 milyar iken 2000 yılı itibariyle 6 milyar oldu. Dünya tahıl üretimi 1950’den 1996’ya kadar tahıl hasadı yaklaşık üç kat büyümüştür. Fakat özellikle son yıllarda 1996’dan 2003’e kadar artış kaydetmeden yedi yıl aynı düzeyde kaldı. Bu yılların son dördünde üretim, tüketime yetmedi. Bu yetersizlik mevcut gıda stoklarında karşılandı ( tüm ülkeler ellerinde en azından 70 günlükten daha fazla tahıl ihtiyaçlarını ellerinde her an hazır olarak bulundururlar). 2002’de ve sonra 2003 yılında görülen 100 milyon tonluk açık, kayıtlara geçen en büyük açık oldu[6]. Sonraki yıllarda tahıl üretimleri giderek düşmekte, örneğin 2005 yılında 610 milyon olan buğday üretmi 2006 yılında 580 milyon tona düştü. Türkiyenin üretimin yıllık buğday üretiminin 20 milyon ton civarında olduğu ve ülkemizin 6. büyük üreticiolduğu göz önüne alınırsa bu düşüşün ne kadar anlamlı olduğu açıktır. Dünya çapında ekilebilir tahıl arazisi alanı 1982’de tarihi zirvesi olan 730 milyon hektara kadar çıkmış olmasına rağmen 2004 yılı itibariyle, üretim artışını zorlamaktan, aşırı gübre ve ilaç kullanımı, aşırı sulama sonucu tuzlanma, erozyon ve çölleşme gibi daha bir çok nedenden dolayı 670 milyon hektara düştü[6].

Özetle nüfüs artıyor, ekilebilir toprak miktarı azalıyor ve toprağın kalitesi düşüyor. Özellikle son zamanlarda topraklar esas amacı gıda üretmek iken etanol üretimi gereken palmiye yağı, kanola bitkisi ekimi gibi çevreci yönelimler tahıl üretimindeki payı iyice küçültülüyor. Dünya genelinde tarıma açılacak yeni topraklar yok, yeni tarım tarım teknikleri üretimde artış sağlayamıyor, topraklar gübreye ve kimyasallara doydu. Çözüm gibi öne sürülen genetiği değiştirilmiş ürünlerin şu ana kadar yararlarından çok ne kadar büyük potansiyel bir tehlike olduğu konuşulmaktadır. Tarımsal üretimde artış sağlamanın belkide tek yolu sulu tarım ama o şansda elimizden küresel ısınma yüzünden alınıyor.

20.yy adeta bir mirasyedinin davranışı şeklinde geçti doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu birikimi endüstriyel tarım yüzünden özelliklede son 40-50 yılda ortaya çıkan devasa ‘’büyüme’’ sonucu tüketmiş olmamıza rağmen endüstriyel tarım tüm insanlara yetecek gıda sağlanması başaramadığı gibi tüm tarihsel süreçte görülmemiş ölçekte kitlesel açlıkda ortaya çıkmıştır. Bugün dünyada 800 milyon aç insan var. Bu arada şunuda belirtmek gerekir 800 milyon aç insan kendi bölgelerindeki lokal üretimin yetersizsizliğinden değil tarımsal alandaki yanlış politika ve piyasa koşulları yüzünden bu durumdalar. Yine aynı nedenlerde dolayıda bu sayıdan biraz daha fazla insan tüketim toplumu olmanın sonucu olarakta obezite (aşırı şişmanlık) sorunlarıyla mücadele etmektedir l

Aynı mirasyedi anlayış 21.yy de sürmekte. Marketler ışıl ışıl görünmekte ve içleri her türlü yiyecek ürünle dolu ve tüketim toplumun bireyleri TV reklamların sayesinde edindikleri zevkleri süpermarket rafları arasında dolaşarak gidermenin peşindeler fakat küresel bir yiyecek krizinin kapımızı çalması an meselesi.. Henüz küresel bir gıda krizi olmasa bile (üçüncü dünyanın 800 milyon aç insanını saymazasak) önümüzdeki on yirmi yıl içinde merkez ülkeleri de içine alacak küresel ölçekte bir yiyecek krizi kapıda.

ABD de dahil olmak üzere birçok hükümet küresel ısınmaya karşı politikalar oluşturmaya çalışmakatalar. Fakat hükümetler, kapitalizmin sürüdürücüleri ve bir çok sivil toplum kuruluşu küresel ısınmanın varlığını kabul etmelerine rağmen çözüm önerileri olarak tasarruf edin, çevreci ürünler kullanın, ağaç dikin gibi sorunu temelden çözme yaklaşımına son derece uzak şeyler üretmekteler. Çözümü şöyle formüle ediyorlar sorun çok büyük ama çözüm basit. Böylece istikrarın süreceğine insanları inandırmak istiyorlar ve gelecek politikalarını buna göre oluşturmaya çalışıyorlar. Tüm bunlar sorunun gerçek boyutunu şimdilik gizleme ve öteleme çabasından başka bir şey değiller.

Kentlere yıllarca dünyanın her yerinde kırsal alandan yiyecek akışı kentlerin büyüklüğüne, konuma göre devam etti ve bu hemen hemen her zaman devlet eliyle sağlandı. İstanbul örneğinde olduğu gibi 15.yy da bile neredeyse nüfusu 700 bin kişiye ulaşan İstanbul nüfusunun beslenmesi Mısır’dan Balkanlar’dan ve Kırım’dan Akdeniz ve Karadeniz yoluyla tüm kenti ve askerleri doyuracak yiyecek akışıyla sağlanmıştır. Roma M.Ö. bir milyona ulaşan nüfüsuna Galya’dan, İngiltere’den, İran’dan, Mısır’dan , Anadolu’dan, Kuzey Afrika’dan Paks Romana’nın geçerli olduğu heryerden Roma’ya akan her türlü gıda ürünüyle bu nüfusu beslerken İmparatorluğun çökmesiyle nüfüsu bir anda 50 bine düşmüştür[7]. Bu durum aradaki 950 bin kişinin öldüğü anlamına gelmez, insanların başka yerlere, başka ülkelere, başka iklimlere, başka yaşam biçimlerine göç ettikleri anlamına gelir. Günümüzde ziyaretçilerini hayran bırakan Maya, İnka, Aztek, Roma,Yunan, Sümer vb. şehir kalıntılarına bakıldığında insanların geçmiştede ne muhteşem şehirler kurduklarını görünce bu yeryüzü harikalarının nasıl bu hale geldiklerini, neden buradaki yaşamın çöküp yok olduğunu kavramakta zorlandıklarını görüyoruz. Geçmişte bu kentlerin çöküş nedenlerinin çoğu ekolojiktir. Örneğin aşırı sulama sonucu toprakları tuzlanan ve yeterince tahıl üretemeyen Sümer kentleri ordularına besleyecek yiyeceği üretemediği için Asurlular tarafından yıkılmışlardır. Kentler hantaldır, doğar,gelişir, büyür ama kendini korumaktan acizdir. Etrafını çok uzun uzun bir süre kendine bağlayabilir ama çevresi ona ekmek ve su özellikle bu iki şeyi yeterince sağlayamadığında çöker, yok olur. İnsanlar biryerlere gidebilir ama kent bir yere gidemez çaresizce ortada kalır. Günümüzdede kentlerde artan nüfusu beslemek iyice zorlaştı. Çin gibi bir ülke yıllarca kendine gıda konusunda kendine yeterli iken son yıllarda Çin mucizesi sonucu artan kentli nüfusunu beslemek için dünya tahıl pazarlarının en büyük alıcısı konumuna geçti. Bu dünya tahıl piyaslarını sarsacak bir durumdur. Komşusu Vietnam’ın bile Çin’e cevabı kendi ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için pirinç satamayacakları şeklinde oldu. Bunun anlamı şu dünyada tahıl arzı talepleri karşılamıyor. Küresel ısınmanın tahıl üretimini bu şekilde etkilemeye devam etmesi durumunda oluşturulması gereken radikal tarım polikaların çok uzuğında olduğumuz düşünüldüğünde metanetli olmamız için ortada çok fazla bir sebep yok. Ne sanat, ne müzik, ne dans ne kitap ne sinema, ne anıtsal binalar, ne otomobil uygarlığı yaratan sadece ve sadece ekmek ve sudur. Fakat doğanın bize ona uyumlu olduğumuz sürece bize vermeye devam edeceği ekmek ve suyu kendi elimizle yok etme sınırına geldik. Kentlerde ulaşım sorununa, enerji kıtlığına, hava kirliliğine, teröre, toplumsal suç artışına rağmen yaşamı bir şekilde devam ettirme şansımız var ama ekmek ve su olmayınca ne yapabilirizki?.

Referanslar

[1] Stern Review on the Economics of Cliamte Change, HM Treasury, 2006., p. vi ( www.hm-treasury.gov.uk )
[2] Climate Change 2007: The Physical Science Basis (Summary for Policymakers), IPCC, p. 9 ( www.ipcc.ch )
[3] For data on the world’s grain production, see U.S. Department of Agriculture (USDA), Production, Supply, and Distribution, electronic database, Washington, DC, updated 13 May 2003
[4]BM, World population Prospects: 2002 Revision(New York, 2003)
[5] OECD, 2001 Küresel Isınma Etkileri Raporu
[6] For data on the world’s grain production, see U.S. Department of Agriculture (USDA), Production, Supply, and Distribution, electronic database, www.fas.usda.gov, revision 13 Ağustos 2004, not 1
[7] Dünyanın Yeşil Tarihi .Clive Ponting. İstanbul Ağustos 2000

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.